
Dr.Seyyid Hüseyin Zerraki
Ehli Sünnet Dünyasının önde gelen mezhep imamlarından Ebu Hanife Numan bin Sabit Hazretleri Ceza Evinde Ehli Beyt Sevgisinden dolayı, İşkence edilerek Şehid edilmiştir:
Bir gün İmamı Azâm’ın hocası,Rasulullah’ın torunu İmam Cafer-i Sadıktan ilim ve hadis dinlemeye gelir.İmam Caferin elinde bir asa ile çıkagelir. İmam Azam (rah), “Ey Rasûlullah’ın evlâdı, siz henüz asaya ihtiyaç duyacak bir yaşta değilsiniz” der.
Cafer es-Sâdık (ra), “Evet dediğin gibidir, fakat bu elimdeki asa Hz. Rasûlullah’ın asasıdır; onu bereket için yanımda taşıyorum” cevabını verir. Bunun üzerine İmam Azam, hemen ileri atılıp bastona sarılır ve “Ey Rasûlullah’ın evlâdı, müsaade buyurun, onu öpeyim” der.
Hikmet deryasının büyük imamı Cafer es-Sâdık (ra) bir an kolunu açar ve İmam Azam’a göstererek “Vallahi sen bilirsin ki bu ten, Hz.Peygamber’in soyundan bir tendir ve şu gördüğün kıllar da onun kılındandır. Onu öpmüyorsun da asayı öpmek istiyorsun, öyle mi!” buyurur. Bununla, Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin’in zürriyetinin Hz.Peygamber’in (s.a.v) bir parçası olduklarını hatırlatır. Ebu Hanife o mübarek eli ve kolu öper. Artık ona
tabi olur; çünkü sevgi, tabi olmayı gerektirir
(Bkz. Muhammed Besyûnî, es-Seyyide
Fâtımatu’z-Zehrâ, s. 37.“son iki yılım olmasaydı Numan (Ebu Hanife) helak olmuştu” sözünü söyleyen İmam Azam iki yılında Ehl-i Beyt ile tanışıyor. Onların hak olduğunu idrak ediyor. Onlara taraftar oluyor.Cafer-i Sadık’tan bu iki yıl ders alıyor.İmam-ı Azam’ın kendi dilinden dinleyelim;
“Şamlılar bizi sevmiyorlar.
Zira Hz. Ali ve Muaviye’nin saflarından birisine iştirak etmemiz talep edildiğinde biz, ‘ancak Ali’nin askerleri arasına katılırız’ diyoruz. Ehl-i hadis diye bilinenler bizi sevmiyor. Zira biz Ehl-i Beyt’i seviyoruz. Ehl-i Beyt’e gönülden bağlıyız. Hilafetin Hz. Ali’nin hakkı olduğuna inanıyor ve savunuyoruz.”
( Bezzazi, Menakıbu Ebu Hanife, s. 275).Tarihi kaynaklarda geçtiğine göre, İbn Şebreme, Ebu Hanife ile birlikte İmam Cafer-i Sadık (r. a) görmeye gitti. İmam, Şebreme’ye “Yanındaki bu adam kimdir”
diye sordu.
O, “Din hususunda basiret sahibi ve etkili bakış açısına sahip bir kimsedir” dedi.
İmam (r. a) şöyle buyurur; “Herhalde din hususunda kişisel görüş esas alarak, kıyasa başvuran adam budur” “Evet” dediler.
Bunun üzerine İmam Ceferi Sadık (r. a) Ebu Hanife’ye dönerek şöyle dedi; “İsmin nedir?” Ebu Hanife, “Numan” der. İmam (r. a) sorar; “Ey Numan! Kafana da kısas uyguladın mı?”
“Kafama nasıl kısas uygularım” dedi.
İmam buyururu ki; “Sen işini güzel yapmadığını görüyorum. Biliyor musun niçin gözde tuzlu, kulakta acı bir sıvı, burun deliklerinde serinlik ve dudaklarda tatlı bir sıvı vardır?”
Ebu Hanife şaşırır ve bunları bilmediğini belirtir. Ardından İmamın bu meseleleri kendisine açıklamasını ister. İmam Cafer (r. a) buyurdu’ ki; “Babam, dedemden, o da Resulullah’dan (sav) şöyle rivayet etti;
“Yüce Allah (c.c) lütuf ve keremiyle Âdemoğlunun gözünde tuzlu bir sıvı yaratmıştır ki, gözüne giren toz, kir dışarı atılsın. Kulağında acı bir sıvı yaratmıştır ki, böceklerin girişini engelleyen bir perde işlevi görsün.Çünkü böcekler kulağa girerlerse beyne ulaşırlar.Ama kulaktaki acı sıvıyı tadınca geri, dışarı kaçarlar.
Burun deliklerinde de serinlik yaratmıştır. Böylece alınan nefes bununla tazelenir, arınır. Eğer böyle olmasaydı beyin kokardı. Dudaklarda da tatlı bir sıvı yaratmıştır.Bu sayede insan tattığı her şeyden lezzet alır.”İmam Cafer (r. a) Ebu Hanife’ye dönerek onu, kıyasla amel etmekten men etti ve şöyle dedi; “Ey Numan! Babam bana anlattı.O da dedesinden duymuş ki, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur;
Dini bir mesele hakkında kişisel görüşüne dayanarak kıyas yapan ilk kişi iblis’tir. Yüce Allah (c.c) ona ‘Adem’e secde et’ dediği zaman o, şu karşılığı vermiştir; Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten onu ise balçıktan yarattın?”
İmamın sorduğu sorulardan biri şuydu; “Allah katında adam öldürmek mi, yoksa zina mı daha büyük günahtır?”
Ebu Hanife; “Adam öldürmek” der.
İmam (r. a); “O halde neden Yüce Allah adam öldürmede iki şahidi kabul ederken, zina suçunda dört şahitten aşağısını kabul etmiyor?”
Bu noktada Ebu Hanife verecek bir cevap bulamaz. Böylece İmam kıyas yöntemini açık bir şekilde reddetmiş olur.
İmam’ın Ebu Hanife’ye yönelttiği sorulardan biride şudur; “Namaz mı üstündür, yoksa oruç mu?” Ebu Hanife; “Namaz daha üstündür” cevabını verir.
Bunun üzerine İmam Cafer (r. a) şöyle buyurur; “Senin görüşünde olduğu gibi kıyas yapmak gerekirse, bu takdirde hayızlı olan kadının, hayızlı iken kılamadığı namazları kaza etmesi gerekir.
O halde iken tutamadığı oruçları değil. Oysa Allah (c.c)
o haldeki kadının oruçlarını kaza etmesini vacip kılmıştır. Namazlarını değil.”
İmam bununla Ebu Hanife’ye dinin kıyas yoluyla anlaşılamayacağını anlatmak istiyordu.
İmam devam ederek şunları sorar; “İdrar mı daha pistir yoksa meni mi?” Ebu Hanife “İdrar pistir” der.
İmam buyurdu ki; “Senin kıyas yöntemine göre idrardan dolayı gusül almak gerekir. Çünkü o daha pistir. Meni değil. Ama yüce Allah idrardan dolayı değil, meniden dolayı gusül alınmasını farz kılmıştır.”?
Daha birçok soru karşısında aciz kalan Ebu Hanife şöyle der; “Bu günden sonra bir daha Allah’ın (c.c) dini hakkında kişisel görüş (rey) ve kıyas esasında görüş belirtmeyeceğim.”
İmam (r. a) şu karşılığı verdi; “
Bu mümkün değil. Çünkü liderlik sevdası senden öncekilerin yakasını bırakmadığı gibi, seninde yakanı bırakmayacaktır.”
(Şeyh Müfit, El-İhtisas, s.189; Kadı Numan Mağribi, Deaimu’l İslam, c.1, s. 95)Bir gün İmam Azâm (ra), hocası İmam Cafer es-Sadık hazretlerinden ilim ve hadis dinlemeye gelir. Hocası elinde bir asa ile çıkagelir. İmam Azam (r. a), “Ey Rasûlullah’ın evlâdı, siz henüz asaya ihtiyaç duyacak bir yaşta değilsiniz” der.
Cafer es-Sâdık (ra), “Evet dediğin gibidir, fakat bu elimdeki asa Hz. Rasûlullah’ın asasıdır; onu bereket için yanımda taşıyorum” cevabını verir. Bunun üzerine İmam Azam, hemen ileri
atılıp bastona sarılır ve “Ey Rasûlullah’ın
evlâdı,müsaade buyurun, onu öpeyim” der.
Hikmet deryasının büyük imamı Cafer es-Sâdık (ra) bir an kolunu açar ve İmam Azam’a göstererek “Vallahi sen bilirsin ki bu ten, Hz.Peygamber’in soyundan bir tendir ve şu gördüğün kıllar da onun kılındandır. Onu
öpmüyorsun da asayı öpmek istiyorsun, öyle mi!” buyurur. Bununla, Hz. Hasan ve Hz.Hüseyin’in zürriyetinin Hz. Peygamber’in
(s.a.v) bir parçası olduklarını hatırlatır.Ebu Hanife o mübarek eli ve kolu öper. Artık ona
tabi olur; çünkü sevgi, tabi olmayı gerektirir
(Bkz. Muhammed Besyûnî, es-Seyyide
Fâtımatu’z-Zehrâ, s. 37.Ebu Hanife’nin şu sözü nakledilir;
“İlimde, ibadette, takvada Cafer bin Muhammed gibi birini hiçbir göz görmemiş, hiçbir kulak duymamış ve hiçbir beşerin kalbinden geçmemiştir.”
(Şeyh Müfit, El-İhtisas, s.189; Kadı Numan Mağribi, Deaimu’l İslam, c.1, s. 95)
Ebu Hanife, İmam Bakır Hazretleri, kardeşi Hz. Zeyd ve İmam Cafer Hazretleri döneminde yaşamıştır.Yani Ebu Hanife, Emevi saltanatının son bölümüne, Abbasi saltanatının da ilk bölümüne tanıklık etmiştir. Hem Emeviler, hem de Abbasiler onun bir Ehl-i Beyt yareni olduğunu çok iyi bildikleri için devamlı gözetim altında tutmuşlardır. Hatta Ebu Hanife’nin itibarından faydalanmak için ona değişik görevler teklif etmişler ama Ebu Hanife hepsini reddetmiştir. (Ibnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih,
V, 559)
Emevi halifesi Hişam bin Abdülmelik tarafından şehit edilen İmam Bakır’ın kardeşi Hz. Zeyd için Ebu Hanife şöyle diyordu; “Zeyd’in bu çıkışı (Emevi saltanatına isyanı) Rasûlullah’ın Bedir günündeki çıkışına benziyor. ”
Abbasi halifesi Mansur, Ebu Hanifeyi kontrol etmek ve gücünden faydalanmak için ona Bağdat kadılığı görevini vermek istemiş ama Ebu Hanife bu teklifi reddetmişti.
Hicri 45 yılında Hz. Ali (r. a.)’ın torunlarından Muhammed en-Nefsü’z Zekiye ile kardeşi İbrahim’in, Abbâsilere isyan etmeleri ve şehit edilmeleri karşısında Ebu Hanife Irak’ta, İmam Malik Medine’de açıkça iktidarı (Abbasileri) tenkit etmişlerdir. Bu yüzden ikisi de kırbaçlatılmış, işkence görmüş hapsedilmişlerdir. 70 yaşlarında hapse atılan Ebu Hanife her gün yapılan sistemli işkenceler neticesinde şehit olmuştur. (Ibnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Târih, V, 559, en-Nemeri, el-Intika, 170).Ne büyük üzüntü sebebidir ki büyük çoğunluğu Hanefi olduğunu söyleyen toplumumuz, mezhep imamı olarak kabul ettiği İmam-ı Azam Ebu Hanife’yi yeterince tanımamaktadır. Cenab-ı Allah bizleri imamın yolu olan mustakim yolu idrak edenlerden eylesin inşaallah.
Dr.Seyyid Hüseyin Zerraki Dünya Seyyidler ve Şetifler Kültür ve Araştırma Derneği Genel Başkanı