Şehit İmam-ı Azam Zeyd’in babası, Resûlullâh’ın (s.a.v.)’in torunu Hüseyin bin. Ali b. Ebu Talip ’dan geriye kalan tek oğlu Zeynelâbidin lakaplı Ali bin.Hüseyin bin. Ali bin.Ebu Talip’tir. Annesinin adı Ceydâ (Haydâ) ’dır. Hicri 80 yılında Medine’de dünyaya geldi. Doğumunu babası Ali Zeynelâbidin bin. Hüseyin’e müjdelediklerinde,
Bismillah dedi, Kur’an-ı Kerimi aldı açıp baktı.Açılan sayfanın ilk satırında:
“Allah, kendi yolunda çarpışırken öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında cennet vermek üzere satın almıştır” (Tevbe 9/111) ayetini gördü. Kapatıp ikinci defa Bismillah diyerek açtığında şu ayeti gördü. “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın,lütuf ve kereminden kendilerine verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar (Âl-i İmrân 3/169).” Kur’an-ı Kerim’i alıp odasına götürdü, tekrar Bismillah dedi. Üçüncü defa açtığında şu ayeti gördü; “Müminlerden-özür sahibi olanlar dışında-oturup kalanlar,malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat etmekte olanlara eşit olamazlar.Allah, malları ve canlarıyla cihat edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı.Gerçi Allah bütün müminlere o güzel geleceği vadetmiştir ama mücahitleri-çok büyük bir karşılıkla oturanlardan üstün kılmıştır (Nisâ 4/95).” Bunun üzerine Ali Zeynelâbidin bin.Hüseyin,Bu doğandan gurur duydum; şüphesiz
o,şehitlerden olacaktır.” dedi.
İmam Zeyd bin.Ali siyasi hadiselerin,iç ve dış kargaşaların yoğun yaşandığı; akâid, kelâm, fıkıh, içtihat alanlarında fikir hareketlerinin olduğu bir dönemde bereketli Ehl-i Beyt ocağında nübüvvet kaynağından beslenerek hakikat ve ilim önderlerinden ilim öğrendi.Tahsil hayatında ve yetişmesinde, ailesinin ve içinde bulunduğu Allah’ın Habibinin rahle-i tedrisatında yetişmiş Sahabe ve Tabiînin ilmînin büyük rolü vardı.Onun büyük dedeleri” Dârul hikme” diye nitelenen Resûlullâh (s.a.v.) ve “ilmin kapısı” Hz. Ali (a.s.)’dir.
Onun yakın geçmişinde,siyasî kişilikleri ve faaliyetleri yanında, ilim ve ahlak alanında da üstün niteliklere sahip olan dedesi Hz. Hüseyin (a.s.)
(ş. 61/680), büyük amcaları Hz. Hasan (a.s.) (ş. 49/669), Muhammed bin. el-Hanefiyye (a.s.) ve daha birçok Ehl-i beyt büyüğü vardır. Bunların hepsi, Zeyd bin.Ali’nin doğumundan önceki üç çeyrek asır içinde yaşamış,hem irsî hem de çevresel açıdan Zeyd bin. Ali’nin ilim tahsil ettiği ve kişiliğinin oluşmasında derin izleri olan babası Ali Zeynelâbidin bin. Hüseyin (a.s.) ve büyük kardeşi Muhammed Bâkır (a.s.) ayrıca Ebân bin. Osman Affân, Ubeydullah bin.Ebî Rafi,Urvetü ibnü’z Zübeyr gibi şahsiyetlerdir.
İmam Zeyd bin.Ali Zeynelâbidin’ın ilminin genişliği ve güvenilir bir râvî olduğu bilinmekteydi. Râvîlerinden Halid bin.Safvân ö. 133/750) onun için şöyle demiştir: “O Allah korkusundan gözyaşlarıyla elbisesi ıslanıncaya kadar ağlardı.İmam Şabi
(ö.104/722) de, “Vallahi, kadınlar Zeyd bin Ali’den daha faziletli, daha fakîh, daha şecî ve daha zahit bir kimse doğurmamıştır” demişti.
Haşimi ailesinde Ali ibni Talib (r.a.) ’ın varisi Zeyd bin. Ali dir “diyorlardı
Açıkladığı konular arasında şüphe ve çelişki yoktu. Kelamcılar içerisinde bir kelam âlimi, zahitler içerisinde bir zahit, kahramanlar içerisinde kahramanlıkları anlatılıyordu.
Ca’fer es-Sâdık bin. Muhammed Bakır (a.s.)’a amcası Zeyd b. Ali sorulduğunda; “Vallahi o, Kur’ân’ı en iyi okuyanımız,dinde en fakîh olanımız, akrabalığı en iyi gözetenimizdir. Vallahi ne dünya ne de ahiret için onun gibisi bırakılmamıştır” diye cevap vermişti
İmam Zeyd bin. Ali içinde yaşadığı dönemde, fıkıh mezhepleri henüz ortaya çıkmamıştı. Ancak Ehl-i re’y ve Ehl-i hadis içinde mütalaa edilebilecek, bağımsız görüş sahibi ünlü birçok fakîh vardı
İtikadı ve siyasî mezheplerin teşekkülünün tamamlandığı bir dönemde yaşayan el-Kâsım bin. Abdilazîz bin.İshak’ın,
“İmam Zeyd bin. Ali’nin içinde yaşadığı dönemde fukâhanın çoğu onun görüşü üzere idi,ondan sonra da öyle olmuştur” demiştir.
İmam Zeyd bin.Ali değişik kaynaklarda ashabı arasında talebeleri olarak sayıca yüze yakın kimsenin adı anılmıştır. İmam Zeyd bin. Ali Zeynelâbidin ’in dört oğlu olup kızı yoktu.Oğulları Yahyâ, Hüseyin, Îsa ve Muhammed’dir. Yahya’nın annesi Rîta, diğer çocuklarının anneleri ise Ümmi Veled’dir.
İmam Zeyd bin Ali’nin günümüzde nesebi; Suriye’de El Emin ailesi ve Zeydi Amili Dura ailesi, Türkiye’de Zeydani Zeyd’i ailesi, Irak’ta Yasirri ailesi, Yemen,Necef,Kufe, Hama ve Musul’da bulunmaktadır.
O fıkıh ilminde olduğu gibi akâid ve kelâm ilminde de üstat idi. Kelam ilminin âlimlerinden birisi idi. Zamanın ilim adamları kelam ilmini ondan öğrendiler. Kelam ilminde Müslümanların birliğini ve beraberliğini sağlamak ve aralarındaki ihtilafı ortadan kaldırmak için orta bir yol ve görüşü onlara gösterdi. Müslümanlar arasındaki ayrılık ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak için onlara nasihat etti
Yetiştiği ilim sahalarında şu eserleri telif etmiştir.
Kur’an İlimleri Alanındaki Eserleri
Tefsîru Garîbi’l-Kur’ân,
Medhalün ilâ’l-Kur’an,
Kırâetü Zeyd b. Ali,
Tefsîru Sûreti’l-Fâtiha,
Akaid Alanındaki Eserleri:
Risâletün fi’l-Cedel mea’l –Mürcie,
Risâletün fi İsbâti Vasiyyyeti Emîri’l-Müminîn,
Tesbîtu’l-İmâme
Tesbîtu’l-Vasiyye,
Kitâbu’s-Safve,
Risâletün fi’l-İmâme ilâ Vâsıl b. Atâ,
Risâletün fî Ecvibeti Zeyd b. Ali,
Kitabu Medhi’l-Kıllet ve Zemmi’l-Kesret,
Manâsiku’l-Hac ve Erkânuh,
Fıkıh ve Hadis Alanındaki Eserleri:
El-Mecmû’u’l-Fıkhî .
Müsned İmam Zeyd b. Ali,
Risaletü’l-Hukûk .
İmam Zeyd b. Ali Müslümanların Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ’in vefatından sonra bu hale gelmelerine üzüldü. Siyaset ve fırkalaşmalar insanların inanç ve fikir dünyasını alt üst etmişti. Bazı gruplar haktan saparak farklı yollara girmek istedikleri zaman, imam Zeyd bin.Ali Kur’an’dan ve Resûlullâh’ın (s.a.v.) Sünnetinden ayrılmamaları gerektiğini söylüyordu. Rabbimizin şu buyruğunu onlara hatırlatıyordu;
“(Ey mü’minler! Siz) kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılan ve ihtilafa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için (kıyamette) çok büyük bir azap vardır.”
İmam Zeyd bin.Ali, Kerbela’da dedesi ve Ehl-i beyt ailesinin hunharca katledilmesi Ehl-i beyte cuma günleri minberden sept edilmesi, Ehl-i beyt ailesinin haklarının telef edilmesi, ihanete uğramaları, aşağılanmaları.Harre vakâsı’nda Medine’nin yağmalanması, sahabilerin katledilmesi.Sahabilerin eş ve kızlarının ırz ve namusuna kastedilmesi, mallarının gasp edilmesi ve Kâbe’yi mancınıkla taşa tutarak Kâbe’nin duvarını yıkan Emevilere karşı kıyam edilmesi gerektiğine inanıyordu.
İmam Zeyd bin.Ali Şam seferinden sonra Irak’a yönelince Kufe halkı onun peşi sıra gitti ve Kadisiyye bölgesinde İmam Zeyd bin.Ali’ile görüştüler.Kufe halkı Ehl-i beyt’in sevgisini kazanmak gerektiği ve Ehl-i beyt’e itaâtın farz olduğunu ve Ehl-i beyt’in çektiği sıkıntıların giderilebilmesi için onu Emevi idarecilerine karşı kıyama davet ettiler ve ona sadık kalacaklarına, kanlarının son damlalarına kadar onun yolunda cihat edeceklerine ve desteklerini esirgemeyeceklerine dair yemin ettiler. Kûfelilerin ısrarı sonucunda İmam Zeyd b. Ali onların davetini kabul etti. Ancak Hicaz ve Irak’ın tecrübeli siyasetçileri, Kûfelililerin ihanetlerini ve ahitlerine bağlı kalmadıklarını hatırlatarak İmam Zeyd b. Ali’yi bu işten alıkoymaya çalıştılar
Bu davet sonucu, Emevî meliklerinden Hişâm b. Abdulmelik (ö. 125/743) zamanında, h. 120 / m. 738 yılında Kûfe’de Emevî yönetimine karşı kıyama kalktı
İmam Zeyd b. Ali Kûfe ve Basra’da biat aldığında söze başlarken; “Ey insanlar, biz sizi Allah’ın kitabına ve Resûlullâh’ın sünnetine, zalimlerle cihada, mustâzafları savunmaya, fe’yleri hak sahipleri arasında bölüştürmeye, haksızlıklara engel olmaya (reddü’l-mezâlim) ve bize savaş açanlara karşı Ehl-i beyt’e yardım etmeye çağırıyorum. Bunlar üzerine bize biat eder misiniz?”
diyordu. Evet derlerse, adamın elini kendi eli üzerine koyuyor ve şöyle diyordu:
“Allah’ın ahdi, misakı, zimmeti ve resulünün zimmeti senin üzerine olsun ki biatime bağlı kalacaksın benimle düşmanlarımıza karşı savaşacaksın gizlide ve açıkta bana içten davranacaksın.”
Eğer buna da “evet” derse, elini onun eline sürer ve “Allah’ım şahit ol” diyerek biati tamamlardı. Bu şekilde yalnızca Kûfelilerden kendisine biat eden ve isimlerini divana kaydettirenlerin sayıları on beş bine ulaşmıştı. Bu sayı Medain, Basra, Vasıt, Musul, Rey ve Gurgan halkının dışında ona biat edenlerin sayısıydı. İmam Zeyd b. Ali Kûfe’nin yanı sıra Irak’ın diğer önemli şehirlerine ve hatta uzak bölgelere halktan kendisine biat almaları için elçiler göndermişti.
İmam Zeyd b. Ali Ebu Hanife’yi kendisine biâta davet etmek üzere bir elçi gönderdiğinde, Ebu Hanife’nin (ö. 150/767) İmam Zeyd’i desteklemenin vacip olduğu ve onunla birlikte savaşmak gerektiği konusunda halka fetvalar verdiği rivayet edilmiştir.
Ebu Hanife, Zeyd b Ali’nin Hişâm bin Abdulmelik’e karşı kıyamı hakkında şöyle demiştir;
“Onun bu çıkışı Resûlullâh’ın (s.a.v.) ’in Bedir harbi çıkışına benzer.” Kendisine: -”Öyle ise siz ona neden katılmadınız? Diye sorulunca “Beni ona katılmaktan, halkın bendeki emanetleri alıkoydu. Bana birçok emanet bırakmışlardı. Onları İbn Ebû Leylâ (148/765)’ya bırakmak istedim kabul etmedi. Emanetler bende iken bilinmeyen uzak yerlerde ölmekten korktum” dedi. “Çünkü o hak imamdır, ben ona malımla yardım edeceğim” demiş ve on bin dirhem göndermişti.
Şehristanî, Ebû Hanife’nin Zeyd b. Ali’ye biat ettiğini ve onun taraftarları arasında bulunduğunu bu nedenle de Mansur iş başına gelince onu müebbetten hapsettiğini ve hapiste iken öldüğünü belirtir.
Zeyd bin Ali kendisine biat edenlerle ile birlikte Safer ayının ilk gecesinde buluşmak üzere sözleşti.
Durumun ciddiyetini fark eden Emevilerin Kûfe valisi Yusuf bin Ömer, bir ihtiyat tedbiri olarak İmam Zeyd bin Ali’yi yakalatmak istediyse de sürekli değişik evlerde ikamet ettiğinden dolayı onu yakalayamadı
Bir taraftan halk arasında “Eğer bu hareket devam ederse halife Hişam’ın Kûfe halkının bütün mallarına el koyacağı söylentilerini yayarken diğer taraftan da İmam Zeyd b. Ali’ye biat edenler arasında kargaşa çıkararak bu hareketi dağıtmaya çalıştı. Kıyam hazırlıkları sürerken Kûfeliler ile birlikte kendi adamları vasıtasıyla bu hareketi akamete uğratmaya çalıştı.
Bunlar İmam Zeyd b. Ali’ye gelip “Ebû Bekir ve Ömer hakkında ne dersin?” dediler. O da “Onlar hakkında ne diyebilirim ki dedem Rasûlullâh’a en güzel şekilde arkadaşlık ettiler, onunla beraber hicret ettiler, Allah yolunda hakkıyla cihat ettiler” dedi.”
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer hakkındaki diğer bir sözü de şöyledir:
Allah’ı yaratıklarına benzeten MÜŞEBBİHE’den.
Günahlarını Allah’a yükleyen Cebriye (MÜCBİRE)’den.
Fâsıkları Allah’ın affedeceği umuduna kapılan MÜRCİE’den,
~Müminlerin emiri Ali bin Ebu Talip’e kâfir diyen MÂRİKA’dan
VE Ebû Bekir ile Ömer’i tekfir eden RÂFİZA’dan Allah’a sığınırım.”
İmam Zeyd b. Ali muhataplarının Şeyhayn’den teberri etmesi konusundaki ısrarları ve aksi halde kendisini terk edecekleri tehdidiyle karşı karşıya kaldı. İnandığı düşüncede ısrar etmesi üzerine, kendisinden uzaklaşanlara; “râfaztumun!” yani “beni terk ettiniz” “gidin, siz Râfiza’sınız” yani “terk edenlersiniz” dediği için bu grup Râfiza adıyla anılmıştır.
Ca’fer es-Sâdık b. Muhammed Bakır (a.s.)’a: “Râfizîler amcan Zeyd’den teberri ediyorlar ne dersin?” denilince:
“Amcamdan teberri edenden Allah da beridir. Vallahi o, Kur’ân’ı en iyi okuyanımız, dinde en fakîh olanımız, akrabalığı en çok gözetenimizdir. Vallahi ne dünya ne de ahiret için onun gibisi bırakılmamıştır” diye cevap verdi.
Hicri 1 Safer 122 yılı çarşamba günü savaş başladı. Kûfe etrafındaki Seyyadin (Saidin) bölgesinde, iki ordu arasında meydana gelen ilk çarpışma İmam Zeyd b. Ali ve yaranlarının zaferiyle sonuçlandı.
İmam Zeyd b. Ali’nin ordusunun ilerlemesiyle savaş Kûfe’ye doğru çekildi ve İmam Zeyd b. Ali ve ashabı ‘Kûnâse’ adlı bir mahalleye yöneldiler. Bu sırada İmam Zeyd b. Ali az sayıdaki yaranına bakarak Nasr b. Huzeyme’ye döndü ve şöyle dedi:
“Kûfelilerin ceddim Hüseyin gibi beni de yalnız bırakacaklarından endişelenmiyor musun?” Nasr da; Allah’ım beni sana Kurban etsin, şehit olana kadar safında kılıç sallayacağım’ cevabını verdi.
İmam Zeyd b. Ali’nin muhasarayı kırmak ve mescitte hapsedilen halkı Emevilerin elinden kurtarmak için Nasr b. Huzeyme ve Muaviye b. İshak ve birkaç ashabıyla birlikte bayrakları sallayarak mescide soktular. Bu sırada Nasr b. Huzeyme şöyle nida etti: ‘Ey mescit ehli zilletten izzete yönelin, din ve dünyanıza doğru yönelmek için dışarı çıkın; zira şu anda ne dünyanız var ve ne de ahiretiniz” ’Ancak Kufeliler onun bu çağrısına cevap vermediler ve bir harekette de bulunmadılar.
Savaşın ikinci gününde Nasr b. Huzeyme Nail b. Ferve tarafından şehit edildi. Nasr’ın şehadeti İmam Zeyd’i çok üzdü ve etkiledi. Bu günün sabahında yapılan şiddetli savaş da İmam Zeyd b. Ali ve ashabının zaferiyle sonuçlandı.
Beni Ümeyye ordusu karşı koyamayacaklarını görünce Yusuf b. Ömer’den okçu birlikleri talep ettiler. Okçuların savaş meydanına gönderilmesi ve ok atmaya başlamaları İmam Zeyd Ali ve ashabının işini zorlaştırdı. İmam Zeyd b. Ali komutanlarından Muaviye b. İshak şehit edildi ve bu olay İmam Zeyd b. Ali’yi üzüntüye boğdu. Savaşın ikinci gününün akşamı İmam Zeyd b. Ali’nin alnına isabet eden ok yüzünden ağır yaralandı.
İmam Zeyd b. Ali’nin ashabı onu Harran b. Ebû Kerime’nin evine götürerek, tedavisi için doktor getirdiler. Ancak doktorun tedavi çabaları sonuç vermedi ve okun başından çıkarılmasından sonra, hicri 3 Safer 122 cuma günü 42 yaşında dedeleri gibi şehit oldu.
İmam Zeyd b. Ali’nin yarenleri kendi aralarında istişare ettikten sonra na’şının Beni Ümeyye askerlerinin eline geçmemesi için Abbasiye’ye kadar götürmek ve orada defin etme kararı aldılar. Sonra bir dere kenarında durdular ve suyun hareket yönünü değiştirerek İmam Zeyd b. Ali’nin na’şını nehir yatağına defnettiler.
Daha sonra düşmanın anlamaması için suyun akış yönünü eski haline getirdiler. Ama yanlarında bulunan Sindli bir köle Hakem b. Salt’ı bu durumdan haberdar etti.
Bunun üzerine Beni Ümeyye İmam Zeyd b. Ali’nin na’şını çıkartarak başını kestiler ve Yusuf b. Ömer’e gönderdiler.
Yusuf b. Ömer’in emriyle İmam Zeyd b. Ali’nin ve bir kaç taraftarının bedeni Kûnâse denilen yerde hurma ağaçlarına asıldı.
İmam Zeyd b. Ali’nin başını da Hişam b. Abdulmelik’e yolladılar. Hişam b. Abdülmelik İmam Zeyd b. Ali ’nin başını Şam’ın giriş kapısına astırdı.
Daha sonra Medine’ye yolladı. Başı bir gün boyunca Hz. Resulü Ekrem’in (s.a.v.) kabrinin yakınında asılı kaldı. Müslümanların itirazı üzerine Medine valisi, İmam Zeyd b. Ali’nin başını, Cami Mescidine (Mısır ulu camisine) asılması için Mısır’a gönderdi. Fakat Mısır halkı gece vakti İmam Zeyd b. Ali’nin mübarek başını kaçırarak, saygıyla defnettiler.
Başsız naaşım dört yıl Kûfe’de Kûnâse denilen yerde hurma ağacında asılı kaldıktan sonra Hişam b. Abdülmelik’in ölümü üzerine yerine geçen. Velîd b 2. Yezîd (ö. 126/744) zamanında yakılarak külleri Fırat nehrine savruldu.
Şehadetinden sonra Cafer es-Sâdık şöyle demiştir:
“Allah amcama rahmet etsin. Babalarının kıyam ettiği şeyler için kıyam etti; İsterdim ki amcamın yaptığı gibi ben de yapabileyim ve onun gibi olayım. Zeyd ile birlikte ölenler, Hüseyin bin Ali Ebû Talip ile birlikte ölenler gibidirler.”
İmam Zeyd b Ali’nin şehadetinde Resûlullâh’ın (s.a.v.)’tan rivayet edilen şu hadisin büyük bir önemi vardır: “Ümmetimden şehit olacak olan ve hakkı ikame edecek olanı, Kûnâse’de asılacak olan çocuğum (torunum) dur. Çünkü o, mücahitlerin imamı, yüzleri ve alınları ak insanların komutanıdır. Kıyamet günü o ve arkadaşları gelirken Mukarrebîn melekleri onları karşılar ve ‘cennete giriniz; size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz’ diye onlara seslenirler.
Rabbim bizi şefaâtlarına nail eylesin. Amin