Hz. İmam Ali (KV); Resulullah’ın (SAV) vâsisi, halifesi ve on iki imamın ilkidir. Hz. Ali (KV), Zilhicce ayının yedinci günü Kâbe’de dünyaya geldi. Babası Ebu Talib, annesi ise Esed kızı Fatıma’dır. Zeyd ve Haydar da onun diğer mübarek isimlerindendir. İki meşhur künyesi de Ebu’l Hasan ve Ebu Tûrab’dır. Hazretin hiç kimsenin ortak olmadığı kendisine has lakabı ise, “Emir’ül- Mü’minin”dir. Murtaza, Hâdi, Sıddık, Faruk, Veli, Şahid de O’nun yüzlerce lakabından sadece bir kaç tanesidir.
Hz. Ali, küçük yaşından beri Resulullah’ın yanında büyüdü. On yaşında İslâm’ı kabul ettiği bilinmektedir. Hz. Hatice’den sonra Müslümanlığı ilk kabul eden O’dur. Peygamberimiz’in (SAV) Hz. Hatice ile namaz kıldıklarını görünce: “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.
Peygamberimiz (SAV) de: “Ya Ali bu Allah’ın seçtiği beğendiği dinidir, ben seni bir olan Allah’a inanmaya davet ediyorum.” diye buyurdu. Hz. Ali, ‘Ben bu hususta babama danışayım’ deyince Peygamber Efendimiz (SAV) ‘Ya Ali, sana söylediğimi yaparsan yap, yapmayacak olursan gördüğünü kimseye söyleme!’ diye buyurdu. Bütün gece uyuyamayan Hz. Ali, sabah vaktinde Hazreti Muhammed’in (SAV) yanına vardı ve “Dünkü davetini kabul ettim, şahadet getirip namaz kılmak istiyorum.” dedi.
Hazreti Muhammed (SAV): “Babana danıştın mı?” diye sordu. Hz. Ali: “Hayır, Allah beni yaratırken babama danışmadı. Ben Allah’a inanmak için niçin babama sorup danışayım?” diye cevap veren küçük yaşlardaki Hz. Ali, İslam defterinin bir numarası olmuştur.
İlmin kapısı olan Hazreti Ali (KV); ‘Yemin ederim ki ben Kur’an-ı Kerim’den inen her ayetin nerede indiğini neye ve kime dair olduğunu bilirim’ diyerek ilminin erişilmezliğini ortaya koymuştur. ‘Gayb âlemi açılsa her şeyi görsem yakînim artmayacak’ diyebilecek kadar da iman yüklü idi.
Peygamberimiz (SAV) kendisine çok güvenirdi. Hazreti Ali’yle (KV) Kâbe’ye gizlice girip putları yere düşürüp kırmışlardır.
Peygamberimiz (SAV), kendisini çok küçük yaşta olmasına rağmen Yemen’e kadı olarak göndermiştir. Gitmekte tereddüt eden Hazreti Ali’ye (KV): “Allah senin kalbine doğruyu gösterecek, dilini doğrulukta sabit kılacak. Davalılar önüne oturduklarında her ikisini de dinlemeden hüküm verme!” diye nasihatte bulunmuştur. Hazreti Ali (KV): “Vallahi bundan sonra hiç tereddüde düşmedim.” diye buyuruyor.
Peygamber Efendimiz (SAV) hicret ettiği gece, Hz. Ali (KV) canını ortaya koyup O’nun yatağına yatmış ve bu fedakârlığından dolayı “İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını arayıp kazanmak amacıyla canını satar.” ayet-i kerimesi nazil olmuştur. (Bakara/207)
Peygamberimiz (SAV) emniyetli bir şekilde Mekke’den uzaklaşınca, Hz. Ali, Peygamber Efendimizin kendisine vekâlet ettiği çeşitli emanetleri sahiplerine iade ederek annesini, Resul-u Ekrem’in kızı Fatıma’yı ve başka iki kadını da alıp Medine’ye doğru hareket etti. Dört yüz elli kilometrelik sarp yolları zorluklarla aşarak Medine’ye vardıklarında Hazreti Muhammed (SAV) kendilerini karşıladı, hallerini görünce boynuna sarıldı, bağrına bastı.
Peygamber Efendimiz (SAV), Ensar ve Muhacirler arasında kardeşlik akdi yapılmasını emrettikten sonra, herkes ikişerli kardeş oldu. Peygamber Efendimiz (SAV), Hz. Ali (KV) için bir kardeş tayin etmedi. Bunun üzerine Hz. Ali şöyle dedi: “Bütün ashabını birbirine kardeş tayin ettin beni yalnız bıraktın.”
Resûlullah Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Beni hak üzere peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki seni kendime ayırdım. Ya Ali, sen dünyada ve ahirette kardeşimsin.”
Peygamberimiz (SAV) Medine’de Hazreti Ali’yi (KV) kendine kardeş etmiş, kızı Fatıma’yı da Hazreti Ali’ye nikâhlamış, O’nu damadı yapmıştır.
Hazreti Ali namazı öyle kılardı ki, vücuduna batan bir oku namaz kılma esnasında çıkarttıkları halde O hiç acı duymamıştır. ‘Canın yandı mı?’ diye soranlara da “Kuşu kafesten salıverdikten sonra kafesi parçalayacak olsanız kuşun bundan haberi olur mu?“ diye cevap vermiştir.
Orta boylu, buğday renkli, ak ve uzun sık sakallı idi. Yüzü çok güzeldi, gözleri genişti. Göğsü enli, başı saçsız idi. Son derece kuvvetli bir hatipti, her nutku belagat şaheseridir. Nahiv ilminin esasları Hazreti Ali(kv.) tarafından vaaz olunmuştur. Halife olmadan önce nasıl yaşıyorsa, halife olduktan sonrada öyle yaşamıştır. Servet sahibi olmamakla beraber son derece kerim idi. Harp ederken dahi düşmanlarına acır, haddi tecavüz etmezdi. Hazreti Ali (KV) reyinin isabeti ile meşhurdur. Gecenin karanlığında mihraba gelir, ibadet eder, düşünürdü. Dünya onu hiç aldatmadı.
Hz. Ali (KV), Hazreti Osman’ın (RA) evi muhasara altına alınınca, oğulları ile yardıma koştu. Hazreti Osman (RA) şehit olduğunda da, oğulları Hz. Hasan (RA) ile Hz. Hüseyin’e (RA), Talha’nın (RA) oğlu Muhammed ve Zübeyr’in (RA) oğlu Abdullah’a “Siz yaşarken onun şehit düşmesine nasıl imkân bıraktınız?” diyerek serzenişte bulunmuştur.
Hz. Ali, Tebük Seferi hariç Efendimiz’in (SAV) katıldığı tüm seferlere katılmıştır. Resulü Ekrem hicretin 9. yılında Tebük Seferine çıkarken Hz. Ali’yi (KV) Ehl-i Beytin muhafazası için Medine’de bıraktı. Hz. Ali (KV) bu sefere katılamadığı için müteessir oldu. Bunun üzerine Resûlullah: “Musa’ya göre Harun ne ise, sen de bana karşı o olmak istemez misin?” dedi. Ali, bu iltifattan çok memnun oldu.
Bedir savaşında tek başına 20, Uhud’ta 9 kişiyi öldürecek kadar kuvvetli ve savaşçı idi. Cebrail (AS) de Hazreti Ali’nin yiğit ve fedai olduğunu söylemiştir. Hendek savaşında Amr Bin Abduved’i öldürerek, savaşın kazanılmasında büyük etkisi olmuştur.
Hayber savaşında, zafer bir türlü elde edilemeyince Resûlullah (SAV), şöyle buyurdu: “Yarın bayrağı öyle bir kişiye vereceğim ki O Allah’ı ve Resul’ünü seviyor, Allah ve Resul’ü de O’nu seviyor.”
Sa’d bin Ebi Vakkas şöyle diyor: “Biz, o kişinin kim olduğunu görmek için ayağa kalktık. Bu esnada Resûlullah (SAV) şöyle buyurdu: “Ali’yi benim yanıma çağırın.” Hz. Ali (KV) gözleri ağrıdığı halde Peygamberin (SAV) yanına geldi. Hz. Peygamber (SAV), ağzının mübarek suyunu O’nun gözlerine sürerek bayrağı O’nun eline verdi. Allah-u Teâlâ, Hayber’i O’nun eliyle fethetti.
Gadir-i Hum olayı, Ahmed b. Hanbel, Muslim, İbn Mace ve Hakim en-Nişaburi gibi Sünni muhaddislerin naklettikleri hadislerde de geçmektedir.
Ahmed b. Hanbel’in naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber bir sefer esnasında Gadir-i Hum denilen yerde konaklamış, öğle namazını kıldırdıktan sonra Hz. Ali’nin elinden tutup “Ali’nin kanı kanımdan, canı canımdan, teni tenimden, ruhu ruhumdandır. Ben kimin Mevlâsı isem Ali de onun Mevlasıdır. Allah’ım, O’na dost olana sen de dost ol, O’na düşman olana sen de düşman ol!” dedikten sonra Hz. Ömer, Hz. Ali (KV) ile karşılaşmış ve “Ey Ali! Sen her müminin Mevla’sı oldun” diyerek O’nu tebrik etmiştir. (Musned, IV, 281)
Aynı konuda başka bir rivayet nakleden Ahmed b. Hanbel, hadisin sonunda “Allah’ım, O’na dost olana sen de dost ol, düşmanlık yapana da düşmanlık yap!” şeklinde yer alan kısmın hadise sonradan ilâve edildiğini söyler. (Musned, I, 152)
Müslim’in rivayetinde ise Resûl-u Ekrem’in, Mekke ile Medine arasındaki Hum adı verilen bir mevkide yaptığı konuşmada irtihalinin yaklaştığına işaret ederek, ashabına Allah’ın kitabını ve Ehl-i Beytini bıraktığını belirttikten sonra, Allah’ın kitabına sarılmalarını tavsiye ettiği ve Ehl-i Beyti konusunda onlara Allah’ı hatırlattığı nakledilmiştir. (Müslim, “Fezâ’ilu’ş-şahâbe”, 36)
İbn Mâce (Mukaddime, 11) ve Hâkim en-Nîşâbûri de (el-Mustedrek, III, 109) benzer rivayetleri kaydetmişlerdir. Daha sonra Ya’kubi, İbn Kesîr ve Suyûtî gibi muteahhir dönem âlimleri de, bu rivayetlere eserlerinde yer vermişlerdir.
Hz.Ali (KV), siyaset ve saltanattan ziyade, daha mühim başka vazifelere layık idi. Eğer tam muvaffakiyeti, siyasete ve saltanata olsaydı, “Şah-ı Velayet” ünvan-ı manidarını bihakkın kazanamayacaktı. Halbûki zahirî ve siyasî hilafetin pek çok fevkinde manevî bir saltanat kazandı ve Üstad-ı Küll hükmüne geçti; hatta kıyamete kadar saltanat-ı manevisi bâki kaldı.
Peygamber Efendimiz’in (SAV) irtihalinde 33 yaşında olan Hazreti Ali (KV), Peygamberimizin (SAV) tekfin işlemlerini bizzat kendisi yapmıştır. Hazreti Ali (KV), yüzünü hiç puta dönmeden İslam’la şereflendiği için “Kerremallahu Veche” unvanını almıştır.
Hazret Ali (KV), 4 yıl 9 ay süren hilafeti müddetinde, Peygamber Efendimiz’in (SAV) siretine uyup, hilafete inkılâp ve kıyam ruhu verdi. Toplumda çeşitli ıslahlara başvurdu. Hazreti Ali (KV) çıkan karışıklıkları yatıştırmak için Basra yakınlarında Hz. Ayşe, Talha ve Zübeyr gibi İslamiyet’in tanınmış simaları ile karşılaştı. Bu olay, Cemel Vakası adıyla bilinmektedir.
Hazreti Ali, Nehrevan Savaşı’nda rakiplerini ağır bir yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra, Hariciler’den üç kişi, Mekke’de Müslümanların siyasi durumları hakkında bazı müzakereler yaptıktan sonra; Hz. Ali, Muaviye ve Amr bin As’ı öldürmeyi kararlaştırdılar. Bu üç kişiden Abdurrahman bin Mulcem, Hz. Ali’yi (KV) öldürmeyi üstlendi ve Kufe’ye hareket etti. Ramazan ayının 19. günü şafak vakti namaz kılarken, zehirli kılıcıyla Hazreti Ali’yi (KV) yaraladı.
Hz. Ali (KV) İbni Mülcem yakalanıp huzuruna getirildiğinde: “Bunun yemeğini yedirip istirahatini temin edin. Yaşayacak olursam cezalandırır ya da affederim. Ölürsem cezasını verin, fakat sakın haddi aşıp Müslümanların kanına girmeyin. Zira Allah haddi aşanları sevmez!” diye buyurmuştur.
Hazreti Ali (KV), Abdurrahman bin Mülcem’in kılıç darbesinden sonra şöyle buyurdu: “Kâbe’nin Rabbine andolsun ki kurtuluşa erdim!”
“Ölümüm aç iken gelsin” diye buyuran Hazreti Ali (KV), oğullarına: “Allah’a kulluktan ayrılmayın. Dünya size gelse de siz ondan kaçın. Daima hakkı söyleyin, her işiniz Allah için olsun.” diye vasiyet etmiştir.
İki gün evinde yattıktan sonra, 661 yılında 63 yaşında iken Kûfe’de Ramazan ayında “Lâ İlâhe illallah Muhammeden Resulullah” diyerek bu dünyadan çekilmiş, cennet yurduna adımını atmıştır. Hazreti Ali’yi (KV) oğulları Hasan ve Hüseyin yıkamış, namazını Hasan kıldırmıştır. Kabri, Irak’ın Necef şehrindedir.
Hz. Ali devamlı olarak Hz. Peygamber’in (SAV) yanında bulunduğu için tefsir, hadis ve fıkıhta sahabenin ileri gelenlerindendir. Hatta Resulullah’ın tabiri ile “ilim beldesinin kapısı” olarak ümmetin en bilgini idi. Hz. Peygamber yolunda, insanları Hakk’a iletmek için büyük gayretler sarf etmiş ve hilâfet dönemi iç karışıklıklarla dolu olmasına rağmen İslâm’ın öğretilmesi ve öğrenilmesi hususunda büyük katkıları olmuştu.
Medine’de duruma hâkim olup yönetimi tam olarak eline aldıktan sonra, öğretim için merkezde bir okul kurmuştu. Arapça dilbilgisi öğretilmesini Ebu Esved ed-Düeli’ye, Kur’an-ı Kerim okutma ve öğretme işini Abdurrahman es Sülemi’ye, tabiî ilimler konusunda öğretmenlik görevini Kümeyl b. Ziyâd’a vermiştir.Arap edebiyatı konusunda çalışma yapmak üzere de Ubade b. Es Samit ve Ömer b. Seleme’yi görevlendirmiştir.
Devlet yönetimi ve hizmetlerini; maliye, ordu, teşrî ve kaza gibi bölümlere ayırarak yürütmüştür. Ümmetin malını ümmete dağıtırken de son derece titiz davranmıştı. Kendisine bir pay ayırma noktasında gayet dikkatli olup kimsenin hakkına tecavüz etmemekte de büyük bir örnek olmuştur.
Devlet yönetici ve memurlarının nasıl davranmaları gerektiği konusunda şu yönetmeliği hazırlamıştı.
1. Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın.
2. Müslüman olsun olmasın herkese aynı davranın. Müslümanlar kardeşleriniz, Müslüman olmayanlar ise sizin gibi bir insandır.
3. Affetmekten utanmayın. Cezalandırmada acele etmeyin. Emriniz altında bulunanların hataları karşısında hemen öfkelenip kendinizi kaybetmeyin.
4. Taraf tutmayın, bazı insanları kayırmayın. Bu tür davranışlar sizi zulme ve despotluğa çeker.
5. Memurlarınızı seçerken zalim yöneticilere hizmet etmemiş ve devletin suçlarından ve zulümlerinden sorumlu olmamış bulunmalarına dikkat edin.
6. Doğru, dürüst ve nazik kişileri seçin ve çıkar ummadan ve korkmadan acı gerçekleri söyleyebilenleri tercih edin.
7. Atamalarda araştırma yapmayı ihmal etmeyin.
8. Haksız kazanç ve ahlâksızlıklara düşmemeleri için memurlarınıza yeterince maaş ödeyin.
9. Memurlarınızın hareketlerini kontrol edin ve bunun için güvendiğiniz samimi kişileri kullanın.
10. Mektuplar ve müracaatlara bizzat kendiniz cevap verin.
11. Halkın güvenini kazanın ve onların iyiliğini istediğinize kendilerini inandırın.
12. Hiç bir zaman vaadinizden ve sözünüzden dönmeyin.
13. Esnaf ve tüccara dikkat edin; onlara gereken önemi gösterin, fakat ihtikâr, karaborsa ve mal yığmalarına izin vermeyin.
14. El işlerine yardım edin; çünkü bu yoksulluğu azaltır, hayat standardını artırır.
15. Tarımla uğraşanlar devletin servet kaynağıdır ve bir servet gibi korunmalıdır.
16. Kutsal görevinizin yoksul, sakat ve yetimlere bakmak olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayın. Memurlarınız onları incitmesin, onlara kötü davranmasın. Onlara yardım edin, koruyun ve yardımınıza ihtiyaç duydukları her zaman huzurunuza çıkmalarına engel olmayın.
17. Kan dökmekten kaçının, İslâm’ın hükümlerine göre öldürülmesi gerekmeyen kimseleri öldürmeyin.
Hz. Ali (KV) bütün bu emirleri kendi nefsinde eksiksiz uygulayan bir halifeydi. Beş yıllık halifeliği çok önemli olaylarla, savaş ve sıkıntılarla geçmişti. Fitnelere karşı sonuna kadar doğru yoldan sabırla mücadele etmek istedi, sonunda şehit oldu.
Hz. Ali (KV) İslâm’ın bütün güzelliklerine vakıftı. Çünkü O, Resulullah’ın daima yanında bulunmuştu. Vahiy kâtibiydi, hâfız, müfessir ve muhaddisti. 25 yıl birlikte kaldığı Allah Resulü Efendimizden (SAV) 586 adet Hadis-i Şerif rivayet etmiştir. Ahkâmın nazariyatından çok amelî keyfiyetine bakardı “Halka anladıkları hadisleri söyleyiniz. Allah ile Peygamber’in tekzip edilmesini ister misiniz?” (Buhârî, İlim) diye buyurmuştur.
Hz. Ali’nin (KV), Hz. Fâtıma’dan Hasan, Hüseyin, Muhsin adlı oğulları ve Zeynep, Ümmü Gülsüm adlı kızları olmuştur.
Hz. Ali (KV) âbid, kahraman, cesur, iyilikte yarışan, takva sahibi ve son derece cömertti. Medine’de Müslümanların durumu düzeldikten sonra, Hz. Ali (KV) de bir hizmetçi almaya karar verdi ve Cenab-ı Resülullah’a (SAV) gitti. Cenab-ı Resûlullah (SAV) kızıyla damadının arasına girerek: “Ben size hizmetçiden daha hayırlısını haber vereyim. Otuz üç kere Allah-u Ekber, otuz üç kere Elhamdülillah, otuz üç kere de Sübhanallah deyin!” diye buyurdu.
Yine bir gün yiyecek çok az yemekleri olan Hz. Ali (KV) ile ailesi sofraya oturdukları sırada kapılarına bir dilenci geldi. Onlar da yemeği dilenciye verdiler. Ertesi gün gelen bir yetime, üçüncü gün gelen bir esire yemeklerini verdiler. Bu olay üç gün sürdükten sonra şu Ayet-i Kerime indi: “Şüphesiz en iyiler mizacı kâfur olan bir tastan içerler. Allah’ın kullarının taşıra taşıra içeceği bir kaynak. Adağı yerine getirirler ve şerri yaygın olan bir günden korkarlar. İçleri çektiği hâlde yiyeceği, miskine, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi ancak Allah’ın rızası için doyuruyoruz, sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz oldukça asık suratlı zorlu bir günden dolayı Rabbimizden korkuyoruz’ derler. Allah da bu günün şerrinden onları korur. Onlara parlaklık ve sevinç verir.” (İnsan, 5-11)
Hz. Ali’nin (KV), ağzı iki çatallı “Zülfikâr” adı verilen meşhur bir kılıcı vardı. Bedir ganimetlerinden Cenab-ı Resulullah’ın (SAV) hissesine düşen Zülfikâr, Uhud Savaşı’nda Hz. Ali’nin (KV) kılıcı kırılınca Peygamber Efendimiz tarafından O’na verilmiştir.
Hz. Ali’nin (KV) dört dirhemi vardı. Birini açıktan, birini gizliden, birini gündüz, birini de gece infak etti. Hakkında şu ayet-i kerime indi: “Mallarını gece ve gündüz, gizli ve açık olarak infak edenler, onlar için Rableri katında karşılıkları vardır ve üzülecek de değillerdir.” (Bakara, 2/274).
Peygamberimiz (SAV) Hz. Ali’ye (KV) buyurdu: ” Ya Ali, altı yüz bin koyun mu istersin, altı yüz bin altın mı, yoksa altı yüz bin nasihat mı? ” Hz. Ali (KV): “Altı yüz bin nasihat isterim.” dedi. Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu: “Şu altı nasihate uyarsan altı yüz bin nasihate uymuş olursun:
1. Herkes nafilelerle meşgul olurken sen farzları ifa et. Yani farzlardaki rükûnleri, vacipleri sünnetleri, müstehapları ifa et.
2. Herkes dünya ile meşgul olurken sen Allah-u Teâlâ’yı hatırla. İslâm’a uygun yaşa, İslâm’a uygun kazan, İslâm’a uygun harca.
3. Herkes birbirinin ayıbını araştırırken sen kendi ayıplarını ara. Kendi ayıplarınla meşgul ol.
4. Herkes dünyayı imar ederken sen dinini imar et, ziynetlendir.
5. Herkes halka yaklaşmak için vasıta ararken, halkın rızasını gözetirken sen Hakk’ın rızasını gözet; Hakk’a yaklaştırıcı sebep ve vasıtaları ara.
6. Herkes çok amel işlerken sen amelinin çok olmasına değil, ihlaslı olmasına dikkat et.”
Hz. Ali’den (KV) birçok konularda, çok değerli hikmetli sözler nakledilmiştir. “Nehc’ül Belağa” kitabı o sözlerden sadece bir bölümüdür. “Nehc’ül Belağa” kitabı üç bölümden ibarettir: Hutbeler, Mektuplar ve Hikmetler (Kısa sözler). Bu kitap, edebiyat kitaplarının en seçkinlerindendir. “Nehc’ül Belağa’ya” 210’dan fazla şerh ve açıklamalar yazılmış ve bugünün çeşitli dillerine tercüme edilmiştir.
Hz. Ali buyurdu:
“Kişi dili altında saklıdır. Konuşturunuz, kıymetinden neler kaybettiğini anlarsınız.”
“İnsanın yaşlanıp Rabbini bildikten sonra ölmesi, küçükken ölüp hesapsız Cennet’e girmesinden daha hayırlıdır. “
“Kul ümidini yalnız Rabbine bağlamalı ve yalnız günahları kendini korkutmalıdır.“
“Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede en iyisini Allah-u Teâlâ bilir’ demekten sakınmasın.”
“Sizin için korktuğum şeylerin en başında, nefsinin isteğine uymak ve uzun emelli olmak gelir. Birincisi hak yoldan alıkoyar; ikincisi ise ahireti unutturur. “
“Amellerin en zoru üçtür. Bunlar; nefsin hakkını verebilmek, her halde Allah-u Teâlâ’yı hatırlayabilmek, kardeşine bol bol ikramda bulunabilmektir. “
“Takva; hataya devamı bırakmak, aldanmamaktır. “
“Kalpler, kaplara benzer. Hayırlı olanı, hayırla dolu olanıdır.”
“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.“
Hz. Ali’nin (KV) bunlara benzer daha birçok irşat edici veciz sözleri bulunmakla birlikte bu ümmetin en ileri gelenlerinden biri olarak İslâm’ın zahir-bâtın ilmî inceliklerinin günümüze kadar gelmesinde de velayetin sertâcı olmuştur.
https://www.haberakdeniz.com.tr/mobil.php?islem=yazarlarimiz&altislem=detay&id=4100