Hz. Zeynelabidin büyük dedesi Ebu Talib’in imanı İçin şöyle buyurmuştur.

0
445

Hz. Zeynel Abidin’e Hz. Ebu Talib’in imanı hakkında soru sorulduğu zaman şöyle buyurmuştur: Allahü Teâlâ Peygamber’ine emretti ki; “Müslümanlar kâfir olan eşleriyle evliliklerine son versinler. Fatıma binti Esed Müslümandı ve Ebu Talib’in ömrünün sonuna kadar eşi olmaya devam etti, birbirinden ayrılmadılar.”

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Mümin kadınlar hicret ederek size geldiği zaman, onları, imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilir. Eğer siz de onların inanmış kadınlar olduklarını öğrenirseniz onları kâfirlere geri göndermeyin. Bunlar onlara helâl değildir. Onlar da bunlara helâl olmazlar.

Yine aynı şekilde başka bir ayette buyuruyor: “İman etmedikçe Putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, Putperest bir kadından, imanlı bir cariye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, Putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir.

Oysa bu ayetler ile müşriklerle evlenmenin haram oluşu Medine’de teşri edilmiştir. Öyleyse, Mekke döneminde dünyadan göç eden Ebu Talib’in imanı için yukarıdaki rivayet nasıl delil olabilir, Allahtan korkun Peygamber’den utanın. Bunun açıklaması nedir? Soruda nakledilen Ebu Talib iman etmemiş hadisi “merfuedir ve senet yönünden müsnet hadisler derecesinde de bir itibarı bulunmamaktadır. (Sahte hadistir) Fakat bizler Ehli Beyt Mensupları /Seyyidler, Şerifler, Allah Resulü ve Ehli Beyt sevdalıları Hz. Ebu Talib’in imanını ispat etmek için bu rivayetlere itibar etmiyoruz, çünkü Hz. Ebu Talib’in imanını ispatlamak için birçok sahih ve güçlü hadisler ve rivayetler nakledilmiştir. Hz. Ebu Talib’in Allah’a ve Resulüne iman getirdiğine dair en önemli delilimiz onun sözleri, davranışları, canı pahasına İslamiyet’i savunması, malını ve canını bu yolda harcaması, ayrıca Hz. Resulullah’ın, amcası Ebu Talib’e yaptığı duada şöyle buyurmuştur. “Ey amcam! Küçükken beni büyüttün, yetimken bana kefil oldun, büyüdüğümde bana yardım ettin ve evlendirdin, Allahü Teâlâ benim sebebimle sana hayırlar ihsan etsin

Ona böyle dua etmesi, onun için ağlaması ve onun için hüzün yılı ilan etmesi yeterli değil midir? onun genetiğini taşıyan Seyyidler, Şerifler ve Resulullah’ın gerçek sevdalıları bu konuda hemfikirdirler (icma etmişlerdir) ve onu öven şiirleridir. Torunları olan Seyyid ve Şeriflere göre kim taassubu bir kenara bırakıp, olaya tarafsızca elini vicdanına koyarak, tarihi bir araştırma yaparsa, Hz. Ebu Talib’in tarihi sayfalarını incelerse, onun en güçlü imana sahip olduğunu itiraf ederler ve anlayacaklardır. Hz. Ebu Talib’in imanı hakkında kuşku uyandıran sözler ve hadisler temelsizdir, Emeviler tarafından, Hz. Ali’ye düşmanlıkları nedeniyle uydurulmuş kocaman büyük bir yalan ve iftira olduğunu anlayacaklardır. Gerçek şu ki, Nehcü’l-Belağa’yı şerh eden ibn-i Ebil Hadid’in de dediği gibi: “Eğer Ebu Talib ve onun değerli oğlu Hz. Ali olmasaydı; kesinlikle İslam dini adına bir şey kalmayacaktı, İslamiyet yayılıp, baki olmayacaktı. Hz.Ebu Talib, Mekke’de Peygamber’in yardımına koştu, oğlu Ali ise Yesrib’de (Medine’de) kendisini ölüme atmak pahasına onun yolunu savundu.”

Bir insanın düşünce ve inancının nasıl olduğunu değişik yollardan öğrenebiliriz, örneğin: A-Ondan geriye kalan fikri ve edebi eserlerini inceleyerek. B-Toplum içindeki davranış ve tutumlarına bakarak. C-Dostları ve arkadaşlarının onun hakkındaki sözlerine bakarak.

Şimdi Hz. Ebu Talib Allah’a ve Resulüne iman getirmiş olduğunu konusunu yukarıda işaret ettiğimiz üç yolla öğrenelim:1.Edebi ve ilmi Eserleri Ebu Talib’ten geriye birçok şiir ve edebi sözler kalmıştır, bunları incelediğimiz zaman nasıl bir imana sahip olduğu aşikâr olur. İçlerinden bir kaçını seçerek sizlere aktarıyoruz: Taberî kendi rivayet zinciriyle şöyle anlatır: Kureyş liderleri Ebu Talib’in Hz. Peygamber’i (SAV) himaye ettiğini görünce, topluca yanına giderek onun savunmasının bırakmasını söylediler. Ebu Talib onlara hayır cevabı verdikten sonra şu şiiri okumuş:

“Biz resulü, âlemlerin hükümdarının elçisini savunduk Şimşek gibi parlayan kılıçlarla, Evet onu savunuyorum, himaye ediyorum mutlak saltanat sahibi Allah’ın elçisini Bu ona şefkat besleyen bir haminin himayesidir.”

Diğer bir kasidede, kardeşi Hamza’yı Hz. Peygamber’e (SAV) tâbi olmaya ve ona itaat etme hususunda sabırlı olmaya teşvik ediyor, Yalâ’nın babası Sabret, Ahmed’in dininde Dinin mazharı ol, sabırla başarırsın.

Bir diğer kasidede şunları söylüyor: Peygamber olan Muhammedim’e yardım edeceğim Onun için savaşacağım; Mızraklarla ve bütün adamlarımla! Allah’ın üzerimdeki şahitleri, şahit olun ki ben Muhammedimin dini üzereyim kim dinden saparsa sapsın ben hidayet üzereyim…

Başka kasidede ise, Necaşî’yi Hz. Peygamber’e (SAV.) yardım etmeye teşvik ediyor: “Bil ki, ey Habeş kıralı, Muhammed, Musa’nın ve Meryem oğlu Mesih’in veziridir. Onların getirdiği benzeri olan bir hidayet getirdi, Hepsi Allah’ın emriyle hidayete erdirirler ve korunurlar. Siz bunu kitabınızda okuyorsunuz Doğru sözdür, yalan değildir. Öyleyse Allah’a eşler koşmayın ve Müslüman olun… Hakk’ın yolu karanlık değildir.

Diğer kasidelerinde ise Peygamber’e ve İslam’a olan inancını şöyle haykırıyor: Beni sevindirdin, mümin olduğunu söylediğin zaman Allah için, Allah Resulünün yardımcısı ol..ve şöyle haykırıyor!!! Bilmiyormusunuz ki, biz Muhammed’i bulduk Bir nebi olarak, tıpkı Musa gibi, ilk kitaplarda yazılmış hâlde, babamız Abdülmüttalip böyle bir oğlunu savunmak için hazırlık yapmadı mı? ve oğullarına onun uğruna savaşıp vuruşmayı vasiyet etmedi mi? Ahmed’e diyorlar ki, sen bir adamsın ki dilin yalan söyler, seni amacına ulaştıracak araçların çok zayıf. Haberiniz olsun ki Ahmed onlara hakkı getirmiştir ve hiçbir zaman onlara yalan söylememiştir. Şeref sahibi ve anlayışlı olanlar bilsinler ki Muhammed Musa ve İsa gibi bir peygamberdir. O’ ikisinin sahip olduğu semavi nura Muhammed de sahiptir. Bütün Peygamberler insanları Allah’a davet edip, günahtan sakındırırlar. Ey Kureyş’in önde gelenleri! Onun üzerinde bir hâkimiyet kuracağınızı-mı sandınız? Ne kadar boş ve uzak bir arzudur, sizinki, rüyadan başka bir şey değildir. Şüphesiz o’ peygamberdir ve vahiy ona Allah tarafından gelmektedir. Kureyşliler! Bilmiyor musunuz bizler Muhammedi Musa gibi bir peygamber olarak bulduk ve onun adı, özellikleri semavi kitaplarda bulunmaktadır ve Allah’ın kulları ona karşı bir sevgi beslemektedir, öyleyse Allah’ın sevgisini kalplere yerleştirdiğine zulüm yapılmamalı, Eyyy kardeşimin oğlu Muhammed! Amcan Ebu Talib toprağın altına girmedikçe ve kabir toprağı üzerime dökülmedikçe, asla düşmanlar sana bir zarar veremeyeceklerdir. Sana emredileni açıkla, kimseden korkma, müjdele ve gözleri aydınlat, ölüm döşeğinde vasiyetini bir kaside hâlinde dile getirerek Şöyle buyurur? Ey Haşimoğulları! İyi görünümlü Peygamber’e yardım etmenizi tavsiye ediyorum Oğlum Ali’ye ve kavmimin yaşlısı Abbas’a Koruyucu aslan Hamza’ya ve Cafer’e onu insanlara karşı himaye etsinler. Annem ve doğurdukları size feda olsun Ahmed’i insanlara karşı savunurken siperler gibi olun.”

Ebu Talib’in bu şiirleri onun nasıl bir imana sahip olduğunun açık delilidir ve asla inkâr edilemez. Buna benzer beyitler, onun meşhur kasideleri içinde yer almaktadır. Ayrıca, vasiyetleri ve hutbelerinde de aynı yönde sözleri vardır.2- Davranışı ve Tavrı Hz. Ebu Talib, ömrü boyunca bir defa dahi olsun, kardeşi oğlunun (s.a.v.) üzülüp, acı çekip, rahatsız edilmesi istememiştir. Birçok zorluk ve sıkıntıya rağmen onu kendisiyle birlikte Şam’a götürmüştür, Kardeşinin oğluna o kadar inanmıştı ki; Allah’a yakarmak için onu yanına aldı ve yüce Allah’ı ona and vererek yağmur talebinde bulundu. O, Allah’ı Resulünü (s.a.v.) savunmaktan bir an dahi geri durmadı, elinden geldiği ve gücünün yettiği her şeyle Peygamber’i (s.a.v.) düşmanlara karşı savundu, tüm varlığını Müslümanlar için harcadı, Mekke döneminde Müslümanlara ambargo konulduğu zaman, Hz. Ebu Talib Mekke’nin başkanlığını bir kenara bırakarak dağlarda ve çöllerde Müslümanlar ile birlikte sıkıntılara katlandı. Öyle ki bu üç yıllık (Şe’bi Ebu Talib’teki) sıkıntılar onun hastalanmasına neden oldu ve ambargonun kaldırılmasından birkaç gün sonra da vefat etti. Hz.Ebu Talib, Resülullah’a (SAV) öylesine iman getirmişti ki, bütün evlatlarının ölmesine razıydı, yeter ki Hz. Peygamber  (s.a.v.) yaşasın. Yüce Allah tarafından Peygamber’e (SAV) ayet indi ve “yakın akrabalarını uyar” diye emir geldi, Allah Resulü (SAV) bütün akrabalarını etrafına topladı, kendisinin peygamber olduğunu açıkladı, İslam dinini onlara tanıttı, bu esnada Hz. Ebu Talib Resülullah’a (SAV) şöyle dedi: “Sevgili kardeşimin oğlu! Kıyamet, sen üstün makam sahibisin.. Senin hizbin en kutlu hizibdir. Sen büyük bir insanın oğlusun. Ne zaman ki diller seni incitmeye başladı, keskin dillerde seni korumak için konuşacaktır. Onların kılıçlarını parçalayacaktır. Allah’a yeminler olsun ki, Araplar, çocuğun annesinin önünde saygıyla durması gibi senin de karşında öyle duracaktır.3. Dostlarının Onun Hakkındaki Sözleri Hz. Ali (RA) Peygamber’e (SAV) Hz. Ebu Talib’in vefat ettiği haberini verdiğinde, Hz. Resulullah (SAV) çok ağladı, sonrasında Hz. Ali’ye (RA) gusül verip, kefenlemesini ve defnetmesini emretti. Allah’tan da Ebu Talib için af ve mağfiret diledi. Bu Ebu Talib’in Müslüman olduğuna dair önemli bir delili değil midir, zira gusül, kefen ve defin işleri Müslüman olanlara farzdı, kâfir olan kimseler için böyle bir şey bulunmamaktaydı. Ayrıca hiçbir Müslüman kâfir için Allah’tan mağfiret dileme hakkına sahip değildir. İmam Muhammed Bakır şöyle buyurmaktadır: “Büyük dedem Ebu Talib’in imanı halkın çoğunun kimsenin imanından daha üstündür ve Hz. Ali (KV.) onun adına hac yapılmasını emrederdi. İmam Cafer-i Sadık buyurmuş ki: Ebu Talib dedem Ashab-ı Kehf gibi gönülde imanı olan bir kimse idi. Bu rivayetten, Hz. Ebu Talib’in İslamiyet’e daha faydalı olmak ve Resulullah’ın canını korumak için hayatının bir döneminde imanını gizlediği anlaşılmaktadır. İmanını bu şekilde gizlemesi, imanının az olduğu anlamına gelmez bilakis iman derecesinin yüksekliğini gösterir ve Allah tarafından fazladan mükâfata layık olur, Zeydiye âlimleri Ehli Beyt mensupları buyurduklarına inanarak; Hz Ebu Talib’in İslamiyet’in en önde gelen şahsiyetlerinden biri olduğunu ve vefat ettiği zaman da kalbinin iman ve ihlâs ile dolu olduğunu kabul etmektedirler. Onun İslamiyet’i kabul ettiği ve Müslüman olarak can verdiğini ispatlayan birçok kıymetli eser kaleme alınmıştır. Ehli Sünnet’in önde gelen büyük âlimlerinden bir kısmı, örneğin; Allame Seyyid Resul Berzenci, İbrahim Hanbelî, ibn-i Cevzi vs  hepsi de örneğin; Eminul İslam Tebersi, Muhammed Bakır Meclisi, Allame Şeyh Ebu Cafer, ibn-i Fettal Nişaburi, Seyid Abdullah Şubber, Muhakkik Ravendi, Şeyh Saduk, Allame Keraceki, Seyyid ibn-i Tavus, Seyyid Murtaza, Osmanlı döneminde Mekke ve Medine Kadılığı yapan büyük alimlerden Seyyid ZİHNİ DEHLANİ  Ebu Talib’in Müslüman olduğunu inanmış ve imanına şehadet etmişlerdir. Merhum Tabersi Mecma’ul-Beyan adlı eserinde şöyle diyor: “Ehl-i Beyt İmamları Ebu Talib’in iman ettiği hususunda icma etmişlerdir.” Ehl-i Beyt İmamlarının icması da bağlayıcı kanıttır. Çünkü onlar, Hz. Peygamber’in (SAV) emriyle uyulması zorunlu olan iki ağırlık merkezinden (Kuran ve Ehl-i Beyt birimi oluşturmaktadırlar. Resulullah, bunlara uyulduğu sürece, sapıklığa düşürülmeyeceğini vurgulamıştır. Ama sorunun başında getirilen hadis ve sonrasında beyan edilen iki ayet ile çelişmesine gelince; bu hadisi senet yönünden kabul etmediğimiz için sorun giderilmiş olur.

Yukarıda genişçe açıkladığımızı gibi Hz. Ebu Talib’in imanını ispatlamak için birçok sahih hadis ve önemli delilimiz bulunmaktadır. Bu rivayete ihtiyacımız yoktur. Senet yönünden hadisin incelemesi soruda, Hz. Zeynel Abidin’in de buyurduğu gibi, nakledilen hadis birkaç açıdan tamamıyla zayıftır. Hadisi rivayet eden Ebu Ali Muzeh hakkında hiçbir teracum ve rical kitaplarında bilgi bulunmamaktadır. Âlimler bu raviyi tanımamaktadırlar O, yedi vasıta ile Hz. Ali’ye ulaşmaktadır, dolayısıyla direk olarak İmam Zeynel Abidin rivayet nakletmesi mümkün değildir.

Sonuçta; diğer bazı şeylerde şek ve şüphe edebilir ama Ebu Talib’in imanında asla şüphe edilemez. O’ Resulullah’ın bi’setinin ilk günlerinden başlayarak son nefesine kadar İslamiyet’i savunmuş ve Peygamber’i düşmanlarına karşı korumuştur ve onun imanı kesinlikle akrabalık yahut kabilelik taassubundan kaynaklanmıyordu. Büyük bir marifet ile Peygamber’e  (SAV) iman getirmişti. Bunun en açık örneği Şe’bi Ebu Talib olayıdır.

Peygamber’in (SAV) İslamiyet’i yaymaya başlamasıyla, müşrikler Müslümanlara karşı siyasi, ekonomik ve sosyal ambargo koymaya başladılar, Sürekli tehdit ve işkencelerde bulunuyorlardı. Bu durum karşısında Hz. Ebu Talib Kureyş ile olan ilişkisini kesti, Müslümanları Mekke dağlarındaki bir dereye yerleştirdi, üç yıl boyunca onları savunup yardımcı oldu. Fedakârlığı o halde idi ki; Müslümanların bulunduğu yerin etrafına, müşriklerin saldırısını önlemek için kuleler inşa etti ve geceleri Peygamber’i (SAV) yatağından kaldırıp başka bir yerde istirahatini sağlıyordu, Peygamber’in (SAV) yatağına ise oğlu Hz. Ali’yi yatırtıyordu, Bize göre; kim taassubu bir kenara bırakıp, olaya tarafsızca yaklaşırsa, Hz. Ebu Talib’i tarih sayfalarında incelerse, Nehcü’l-Belağa’yı şerh eden ibn-i Ebil Hadid ile aynı kanıya varacaktır, o bir şiirinde şöyle diyor: “Eğer Ebu Talib ve onun değerli oğlu Ali olmasaydı, kesinlikle İslam dini adına bir şey kalmayacaktı. Ebu Talib Mekke’de Peygamber’in yardımına koştu, oğlu ise Yesrib’de kendisini ölüme atma pahasına onun yolunu savundu.”