Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in yolunda sarf olunan malın, dünya ve âhiretteki mükâfatı pek büyük olur. Nitekim Bağdat’ta az bir sermaye ile ticaretle meşgul olan bir zât, bir gün sabah namazını cemaatle eda etmek üzere mescide gitmişti.
Namazdan sonra Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’in pâk neslinden muhterem bir kimse yanına gelerek, “Benim bir kızcağızım var, onu evlendirmek istiyorum. Çeyizini yapmak husûsunda bana yardımcı olabilir misiniz?” dedi. O zât, sermayesi olan beş yüz dirhemin tamamını ona verdi.
O gece rüyasında, Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’i gördü. Efendimiz (s.a.v), ona buyurdu ki: “Ey ümmetim, gönderdiğin hediye bana ulaştı. Belh şehrine git, orada Abdullah bin Tâhir vardır, ona, ‘Muhammed aleyhisselâm sana selâm etti. Sana sevdiğim bir kimseyi gönderdim. Ona beş yüz altın ver buyurdu.’ deyiver.”
Sabahleyin rüyasını zevcesine anlatıp Belh’e gitmek üzere hazırlanmaya başladı. Hanımı, “Sen gelinceye kadar bizim nafakamızı kim karşılayacak?” deyince o zât, komşusu olan bir ekmekçiye gitti. Rüyasını ve nereye gideceğini söylemeyerek, “Ben bir yere gideceğim. Gelinceye kadar bizim evin ihtiyaçlarını karşılasan da dönünce ücretini ödesem olur mu?” dedi. Ekmekçi:
“Sana, Belh’e gitmeni emreden zât, bana da sen gelinceye kadar ailenin ihtiyaçlarını karşılamamı emir buyurdu.” dedi.
Adam sevinip yola çıktı. Belh’e yaklaşınca Abdullah bin Tâhir Hazretleri kendisini karşılayıp, “Merhaba ey Resûlullâh’ın gönderdiği müsafir. Seni bana gönderen zât, sana ihsan ve ikramda bulunmamı emir buyurdu.” deyip evine götürdü. Üç gün ona ikramda bulundu. Sonra beş yüz adet de altın vererek adamlarıyla evine kadar gönderdi.