ŞEYTANLARI EVİNİZDE AĞIRLAMAYIN!!!

0
314

Allah Resûlü (s.a.v.) Şöyle Buyurmuş:
Kişi evine girerken ve yemek yerken Allah’ın adını anarsa şeytan, yandaşlarına“bu kişiden size ne kalacak yer ne de yiyecek bir yemek var” der. Kişi evine girerken Allah’ın adını anmadığında şeytan yandaşlarına hitaben: Haydi yine iyisiniz “kalacak yeri buldunuz” der. Bu kişi yemek yerken de Allah’ın adını anmazsa şeytan “hem kalacak yeri hem de yiyecek yemeği buldunuz” der. (Müslim, “Eşribe”, 103)
Bu hadisi anlamak için şu hususu aklımıza kazımak gerekiyor:
Ortada iki farklı âlem var. Biri duyularımızla şahit olduğumuz şehadet âlemi, biri de duyularımızın kavrama alanı dışında kalan gayb âlemi. Şehadet âlemine mülk,gayb âlemine melekût adı da veriliyor.
Kendi bünyemizde bile iki âlem bir arada yaşıyor. Bedenimiz şehadet âleminden, ruhumuz ise gayb âleminden. Bedenimizin yapısını biliyoruz ama ruhumuza gelince Rabbimiz bu konuda
De ki: Ruh Rabbimin işlerinden bir iştir, size bu konuda az bir bilgi verildi” (el-İsrâ 17/85) buyuruyor.
İnanmayan münkirler gayp âlemini reddediyorlar.Onlara göre âlem yalnızca beş duyumuzla algıladığımızdan ibaret. Fizik ötesi (metafizik) varlıklar tamamen hayal mahsulü Bu kapsamda Allah,melek, cin, şeytan, cennet,cehennem gibi varlıkların tamamı onlara göre insanlar tarafından üretilen sentetik kavramlar, gerçekliği yok.
Mü’min ise gerçekliğin yalnızca duyularımızla algıladığımızdan ibaret olmadığını, şehadet âleminin ötesinde ondan çok daha büyük ve onunla irtibatlı bir gayp âlemi olduğuna iman ediyor. Çünkü, sözleri ve fiillerine tam bir şekilde güvendiğimiz, mucizelerle teyid edilmiş elçiler, duyularımızla kavrayamadığımız bir âlemin varlığını bize haber veriyor. Sadece bu kadar da değil. Şehadet âleminde yaşadığımız her şeyin arka planında gayp âlemindeki yansımalarını bize anlatıyorlar.
Bilim, bize yalnızca şehadet âleminin nasıl işlediğini teknik bir biçimde ortaya koyuyor. Söz gelimi yağmurun nasıl oluştuğunu, ana karnındaki ceninin hangi aşamalardan geçerek tekâmül ettiğini bildiriyor. Ancak bunun ötesinde bu âlemin kim tarafından, niçin bu şekilde tasarlandığını, varlıkların ve olayların gerisinde ve ötesinde onlara yön veren başka bir güç bulunup bulunmadığını, metafizik bir varlık alanı olup olmadığını bilim bize söylemiyor, çünkü konusu bu değil. Dolayısıyla bilim ne kadar gelişirse gelişsin hiçbir zaman metafizik âlemin yokluğuna dair bir şey söyleyemeyecek. Bu alanda söz söylemeye kalktığında artık bilim alanından çıkıp felsefe yapmaya başlamış olacak.
Kur’an ve sünnet, insanın doğumundan ölümüne kadar her hareketinin, attığı her adımın, aldığı her nefesin, yürüyüşünün, dokunuşunun, bakışının,kısacası hayatının her bir anının gayp âlemindeki etkilerinden söz ediyor. İnsanın ana rahmine düştüğü andan itibaren gaypla ilişkisi başlıyor. Sonrasında her bir fiilimizin mutlaka ama mutlaka gaybî sonuçları, etkileri oluyor. İşte Allah Resûlü bizleri bu konuda bilgilendiriyor.
Yukarıdaki hadiste günlük hayatın sıradan iki olayının gayp âlemindeki iz düşümüne dair önemli bir bilgi veriliyor. Hepimiz gün içinde çeşitli işlerimiz sebebiyle evimizden ayrılırız. Sonra günün belirli bir vaktinde eve döner ve yemek ihtiyacımızı karşılarız. İşte şehadet âlemine yönelik her gün rutin olarak yaptığımız bu iki sıradan davranışın gayp âleminde de bir iz düşümü var. Her an bizi saptırmak üzere fırsat kollayan bir şeytan çetesi var. Attığımız her bir adımı, aldığımız her bir nefesi, gözümüzün her hareketini, elimizin ve ayağımızın her kımıldamasını dikkatle takip ediyorlar. Tıpkı Rabbimizin buyurduğu gibi:
“Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.” (el-A’râf 7/27)
Allah’ı anmadan, O’nu hesaba katmadan, O’ndan gafil olarak yaptığımız her davranışımızla farkında olalım ya da olmayalım bize pusu kuran şeytanlara alan açmış, beslemiş, desteklemiş oluyoruz. Evimize girerken Allah’ın adını anmadığımızda kapıdan bizimle birlikte bir grup şeytan da dâhil oluyor. İçinde şeytanların cirit attığı bir evde bereket olur mu? O evde eşler ve çocuklar arasında sulh-sükûn, güven ve huzur temin edilebilir mi? Sonra yemek yerden Allah’ın adını anmadığımızda bu defa şeytanları da beslemiş oluyoruz.
Bu tür gaybî konuları, iman etmeyenler dinlediklerinde saçma buluyorlar,alaya alıyorlar. Mü’minlerin “akıl dışı varlıklar” hayal ettiklerini söylüyorlar.Ancak bizler, Rabbimiz ve O’nun elçisi ne haber vermişse beş duyumuzla algılamasak da iman ediyoruz. Zaten imanın tanımı da bu değil mi? Bir şeyi duyu organlarımızla kavrayabiliyor olsak onun adı “inanmak” değil “bilmek” olurdu. Rabbimiz, kitabının hemen baş taraflarında Allah’a karşı gelmekten sakınanların temel vasfının “gayba iman etmek” olduğunu söylemiyor mu?
Sözü bir noktaya bağlayalım: Her bir fiilimizin iç dünyamızda, ruh âlemimizde, gayp âleminde, melek ve şeytanlarla olan ilişkilerimizde ve nihayet Allah ile aramızdaki bağ konusunda etkileri var.
Allah’ı anarak, O’nu hesaba katarak yaptığımız her bir fiil ile ruhumuzu besliyor, meleklerin bizim için hayır dualarını alıyor, şeytanları üzüyor, Rabbimizi sevindiriyoruz. Allah’ı anmadan, gaflet ile yaptığımız her bir fiil ise kötülüğü emreden nefsimizi besliyor, şeytanları güçlendirip sevindiriyor, Rabbimizi kızdırıyor.
Rabbimiz, her bir fiilimizi O’nu hesaba katarak ve anarak yapmayı, böylece melekleri sevindiren, Rabbimizi razı eden bir konuma yükselmeyi bizlere nasip eylesin…