SIFFİNDE İSLAM ORDUSUNA SALDIRAN ŞAMLI ÇAPULCULAR VEYSEL KARANİ’Yİ NASIL ŞEHİD ETTİLER?

0
208

Değerli kardeşlerim;
Sizler emeviler sarayında uydurulmuş aslı astarı olmayan birkaç sahte belge, ve
hadislerle gerçek Seyyidler,şerifler ve peygamber sevdalılarını kandıramazsınız..
Ancak ve ancak çevrenizdeki cahil ve ahmak insanları kandırabilirsiniz. Allah Rasulünün Amcasının oğlu ve damadı Hz.Ali ile ilgili Yüzlerce hadisleri ortada iken sizler halada? Muaviye ile oğlu Yezitin avukatlığına soyunarak onları kurtarmaya çalışıyorsunuz… Onların kurtulması mümkün değildir.
Bakın?
Hz.Rasulullah (s.a.v) Hz.Ali için şöyle
Buyurmuştur:
Ya Ali,beni sevdiğini
zannedip de sana düşman kesilen,yalancıdır.Ya Ali,kim seninle savaşırsa ,hiç şöphesiz benimle savaşmıştır; benimle savaşan ise şöphesiz Allah’la savaşmıştır.
Ya Ali,sana düşman olan, bana düşman olmuştur;bana düşman olan ise hiç kuşkusuz Allah’a düşman olmuştur ve Allah böyle bir kimseyi helak edecek ve cehennem ateşine sokacaktır.
Ya Ali,senin savaşın benim savaşımdır ve senin barışın,benim barışımdır…
Bu ve buna benzer binlerce hadis-i şerif vardır bu hadislere göre ne yaparsanız yapın,neyi değiştiriyorsanız değiştirin; isterseniz onların çevresini demir duvarla örün,koruma altına alın yinede Muaviye’yi ve oğlu Yeziti kurtaramasınız!!!!!
Muaviye o dönemde bir çette başı ve isyancı olarak Devlet başkanı Hz.İmam Ali Mürteza’ya başkaldırdı.
Orduyu alıp onun üzerine yürüdü,onunla savaştı
yüzbinlerce mahsum insanın kanı döktürdü;
Hz.Peygamber efendimizin manevi kardeşi Veysel karani ile çok sevdiği ashabı Ammar bin Yasiri şehid etmedimi?Bu mübarek sahabelerin katili kimdir.? Hepsinin katili ve sorumlusu Muaviye değilmidir.Şöyle
Bir karşılaşma da yapalım? 15.Temuzda Feto Orduyu alıp Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’NIN üzerine yürüdü,eğer muaffak olsaydı Türk devletini ortada kaldıracaktı,Ama!
Yüce Türk halkının duyarlığı ve göstermiş oldukları kahramanlıkları
karşısında “FETO DENİLEN ÇETE” Muaffak olamadı. sizler bu durumda Feto’ya haklıdır,
Diyebilirmisiniz.?

Hz.Ali ile Muaviye savaşında da bizler Muaviye’ye haklı diyemiyoruz. Bunu çok iyi bilin artık anlamalıysınız….

Müslümanlar içersinde çok önlü bir şair olan Farazdak ise,”Mimiyye “olarak ün kazanan bir şiirinde Ehl-i beyt sevgisiyle ilgili şu dörtlüğü söylemiştir.
“Ehl-i beyt öyle bir topluluk ki onları sevmek iman’dır onlara düşmanlık eden küfre girer;
Onlara yaklaşmak da kurtuluş vesilesidir.Eğer takva ehlini sayarlarsa onlardır önderleri.Eğer yer yüzünün en hayırlıları kimlerdir diye sorulsa onlardır denilir.”
Onun için dikkatli olalım,dolduruşa gelmiyelim,helak olursunuz…

Şimdi Muaviye’nin
Geçmişine hep beraber kısa bir göz atalım:
Ebu Süfyan oğlu Muaviye, Müslümanların halifesi olduktan sonra İslam adına ya da Peygamberin halifesi olmak adına Müslümanlara hükmetmesi çok zor bir işti. Çünkü Muaviye, babası Ebu Süfyan ve Kureyş müşrikleri ile bir olup yirmi bir yıl süresince İslam ve onu getiren Peygamber ile küçükleri kocatan ve büyükleri ihtiyarlaştıran şiddet ve heybetteki uzunca bir savaş yapmıştır. Arapların kurt insanlarını, Yahudi, münafık ve putperestlerin çöl yılanlarını başına toplayıp, her fırsatta Allah ve onun Resulü ile savaşmak için onları kullanıyordu.
Muaviye,İslam adına ya da Resûlullah (s.a.v.)’in halifesi olma adına Müslümanlara hükmetmede nasıl istikrarlı olabilirdi ki? Çünkü O, Ebu Süfyan’ın oğluydu, çünkü O, Peygamberin amcası Hamza’nın karnını yardırıp İslam’dan ve Peygamberden öç almak ve nefretini belirtmek için onun ciğerini yiyen/çiğneyen Utbe’nin kızı ve sonradan da insan ciğeri yiyen kadın olarak bilinen Hind’in oğluydu.
Yine Muaviye, Resûlullah (s.a.v.)’in lanetini alan bir şahıstı.
O’zaman ki bir eşeğin üzerine babası Ebu Süfyan binmişti, Muaviye de onun yularını çekiyordu ve diğer büyük oğlu Yezid b. Ebu Süfyan da arkadan o hayvanı sürer vaziyetteydi. Bunlar bu şekilde Peygambere doğru geldiklerinde Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:”O bineği binene de, sürene de, yularını çekene de Allah’ın laneti olsun.” (Şerh?u Nehcü’l Belağa, İbn?i Ebil Hadid, c.12, s.101, Beyrut, Daru’l Kütubu’l İlmiyye baskısı).
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu sözüyle adeta bizleri onlardan, zihniyetlerinden, yol ve yöntemleri ile hayata dair teatilerinden/bakışlarından nehyediyordu/yasaklıyordu.
Muaviye, Resûlullah (s.a.v.)’in vefatından iki yıl önce Mekke’nin fethinde İslam’ı kabul etmişti. Yani O, öyle bir dönemde İslam’ı kabul etmiştir ki, Kureyş müşrikleri İslam’a girmişler, herkes İslam’ın aleyhine çalışmanın ve onu yok etmenin mümkün olmadığını itiraf ettiği bir dönemdi. O, Müslümanların artık korkulan taraf olduğu ve yenilmez bir güç olduğu ortaya çıktığı bir anda İslam’ı kabul etti. Bu zamanda, İslam’a girmek izzet ve iftihar, onunla savaşmak ise zillet ve alçalmak olarak kabul ediliyordu. O’nun böyle bir zamanda İslam’a girmekten başka bir çaresi de kalmamıştı artık.
Muaviye’nin zihniyeti:
Muaviye, hayatı kendine tatlı gelecek tarafıyla yaşayan biriydi, insanların mal?mülk ve hayatlarının elinden alınmasını, herkesin kendi ve etrafındaki Emevilerin yücelmeleri için boyun eğmesini istiyordu.
Muaviye, İslam hilafetinden monarşik, zorba, diktatör, babadan oğula geçecek saltanat, Rumların Kayser’ine Farsların da Kisra’sına benzer bir yönetim biçimi oluşturmak istiyordu.
Muaviye, hiç çekinmeden Allah’ın haram kıldığı kanı döküyor ve sınırları çekinmeden çiğniyordu. Zorla halkın malına el koyabiliyor, istediğini maldan mahrum bırakıyor, istediğine veriyor, istediğine yardım ediyordu. Kendisinden sonra da fısk?ı fücur ehli olarak bilinen şarapçı oğlu Yezid’i Müslümanların başına halife ve sultan olarak tayin etmişti.
Muaviye şöyle diyordu: “Mal, Allah’ındır, ben de Allah’ın halifesiyim, aldıklarım benim verdiklerim ise benim ihsanımdır.” (Mesudi, Mürucu’z? Zeheb, c.3, s.52, Mısır baskısı Saadet Matbaası, 4. baskı).
Muaviye, bile bile günah işliyordu, (ileride aktaracağım) hilafeti ve Müslümanların imametini zalim ve zulüm hükümdarlığına çevirdi. (Oysaki Müslümanların şer’i, iktisadi, siyasi ve toplumsal hayatında hilafete ne kadar önem verildiğini hepimiz biliyoruz). Muaviye’nin zihniyetinin tümü, kendisinden sonra Yezid’i yerine halife tayin etmesi ile açık bir şekilde ortaya çıktı. Oysaki O, yaptığı bu işin büyük bir günah ve İslam’a vurulan büyük bir darbe olduğunu biliyordu.
Muaviye, oğlu Yezid’e hitaben şöyle diyordu: “Hangi çocuk babasına senden daha fazla isyan etti ve tuzak kurdu. Biliyorsun ki ben seni insanların önüne koymakla ve seni onlara baş etmekle hata ettim. Seni, kimisini tanıdığın, kimisini ise bildiğin çatışmalara girdiğim peygamberin ashabına imam karar kıldım.” (El?İmam Ve’s?Siyase, İbn Kuteybe ed?Dinaveri, Beyrut, Daru’l Marife yayınları, c.1, s.167).
Muaviye için şöyle bir büyük soru vardır: “Muaviye, İslam’a muhalif olmasına rağmen, tüm bunlar (Yani onun İslam adına hüküm verecek konumda bulunması) nasıl mümkün oldu?”
Bulduğu çözüm şuydu: Muaviye, kimsenin kendisine muhalefet etmesini istemezdi, yaptıkları işler İslam’ın açık hükümlerine muhalif olmasına rağmen ona göre İslam’ın ilkelerinde değişim yapılması gerekirdi ki, yaptığı her işi ve işlediği her zulmü İslami işler olarak göstermiş olsun. Bu sayede de halk sesini kessin, o da yaptığı işlerin yularını serbest bıraksın.
Peki, bunu nasıl yapabildi: Düşündü de? Düşündü. Sonra çok tehlikeli ve hararetli bir fikre ulaştı ve İslam peygamberi (s.a.v.)’in kurmuş olduğu “Nebevi ekol”ün karşısına “Emevi ekol”ü tesis etti.