
Hicretin 40 yılında böylesi bir Ramazan ayının 21.günüydü. Son sözleri; “Kâbe’nin Rabbine andolsun, artık kurtuldum” olmuştu.
Evet!.. Kâbe’de doğan yegâne insan, Kâbe’nin Rabbine kavuşmuştu bugün. Keza O (kv), “Secdegâh Şehidi Hazreti Ali” idi.
Ömrü, Peygamber Efendimizin (sav) ömrünce 63 yıl sürmüştü. Bu şerefli ve kerim hayatın 33 yılı boyunca Âlemlere Rahmet Efendimizin (sav) yanında olmuş, Nübüvvetin 23 yılına başından sonuna ilk elden şahit kılınmıştı.
Peygamber Efendimiz (sav), Medine’ye hicret ederken Mekke’deki tüm şahsî işlerini -o esnada 23 yaşında olan- Hz. Ali’ye (kv) havale edince O artık NEBİ VÂSİSİ olmuştu.
Hicret sonrasında Ensar ve Muhacir birer birer kardeş (musahib) ilan edildiğinde Resûlullah (sav), Onu kendisine ayırdığında NEBİ KARDEŞİ idi.
Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) değişik vesilelerle pek çok kez “Ali ile ben, Musa ile Harun gibiyiz” diyerek, kardeşliklerinin derecesini açıklamış, “Biz aynı elmanın iki yarısı gibiyiz” sözüyle hilkat ve ahlâk nazarındaki benzerliklerini en üst temsilden izah etmişti.
Hz. Fatımatü’z-Zehra evlilik çağına gelince, NÜBUVVET EVİNİN DAMADI olmuş. Hz. Hasan dünyayı şereflendirince EBU’L-HASAN künyesine kavuşmuştu. Diğer iftihar vesileleri olan Hz. Hüseyin, Seyyide Zeyneb ve Seyyide Ümmü Gülsüm ile birlikte nesiller boyu tüm EVLÂD-I RESÛLÜN BABASI olacaktı.
“Ey Ehl-i Beyt! Şüphesiz ki, Allah her türlü kiri giderip sizi tertemiz kılmak diler…” ayeti nâzil olduğunda Nübüvvet Âbasının altına çağrılmıştı. Artık HAMSE-İ ÂL-İ ÂBA’dandı.
Cihat meydanlarında ALLAH’IN ASLANI / ESEDULLAH olarak belirmişti. Saldırı anındaki aslana kinayeyle HAYDAR mahlasıyla da meşhurdu. Böylesi savaşların birinde Resûlullah, onun için “La Feta illa Ali, la seyfe illa Zülfikâr” (Ali gibi yiğit, Zülfikâr gibi kılıç yoktur) buyurmuştu.
O (kv); Allah ve Resûlünden (sav) razıydı, Allah ve Resûlü de ondan. Bundan sebep MURTEZA ismiyle de anıla geldi.
Nebevî muştu; yeryüzüne ve yaratılışa atıfla Onu TOPRAĞIN BABASI / EBU’L-TÛRAB olarak isimlendirmişken, sevenlerinin indinde Güneş misal Habibullah’a (sav) nispetle AY / KAMER olarak da şiar bulmuştu.
Âl-i İmran Sûresinde RESÛLULLAH’IN ENFÜSÜ,Maide Sûresinde ise MÜMİNLERİN VELİSİ olarak işaret edilmişti. Bu yüzden kendisini İlim Şehri olarak bildiren Nebi (sav), kardeşi ve enfüsi hakikati mertebesindeki Hz.Ali (kv) için MUHAMMEDÎ İLMİN KAPISI buyurmuştu.
Allah ve Resûlünün bildirdiği daha nice isim, künye, makam ve sıfata mazhar olan Hz.Ali’nin (kv) kendisini tariflediği ilk meşhur ifadesi ise KONUŞAN KURAN / KURAN-I NATIK olmasıydı.
Yine Kitap üzerinden şöyle buyurmuştu: “Tüm Kitapların hikmeti Kuran’dadır. Kuran Fatiha’dadır. Fatiha, Besmelede; Besmele ise BE harfinde toplanmıştır. İşte ben, BE’nin altındaki o ‘NOKTA’yım…”
Yine Ondan (kv) hatırlıyoruz ki; bahse konu NOKTA, ilmin tâ kendisidir. Cahillerin meşgalesi ise o noktayı çoğaltmaktır.
Hazreti Ali Efendimizin Hakk’a rücu ettiği şu gün hürmetine, niyaz ediyoruz Rabbimize!..
Allah’ım!..
Yaşayan Kurân’dan (sav) Konuşan Kurân’a (kv), İlmin Şehrinden İlmin Kapısına ve bu deme değin müteselsilen gelen Sıddıkların, Şehidlerin, Salihlerin yolu üzere yürüyenlerden eyle bizleri!..
Kendisiyle amel edebileceğimiz ilimle,temiz akledişle, basiret ve ferasetle süslediğin kullarının arasına kat bizi!..
Şüphesiz ki; Sen dilediğine dilediğince lütfedensin ya Rabbi. O Şah-ı Velâyet’in hürmetine dile ki; Onun uğruna emek, nefes ve can verdiği tertemiz şuur ve ahlâka varis olabilelim.
Allah’ın selamı ve rahmeti doğduğu gün, şehid edildiği gün ve hesap için hepimizin diriltileceği gün Hz. Ali Efendimizin ve Onun Sevdiklerinin üzerine olsun-