Sahte seyyidlere verilen cezalar nasıl uygulanırdı;
Abbasilerde olduğu gibı,neseb secerelerine dahil olması veya çıkması mümkün olmayan bir kimsenin,nesebe idhaline veya ihracına mani olmak üzere nesebleri hıfz,Nakibü’l-eşrafların en önemli vazifesi idi Nesebler kütüklerde gereği gibi muhafaza edilmediği taktirde,bu mütesseyyidlerin türemesine meydan verilecekti.ikinci olarak Hanedan-i Nebi-den olanların kalplerde haşmetlerinin tam olması ve halkta Resul’i ekrem’e karşı hürmetin muhafazası içinde herhangi bir edebsizlikten dolayi seyyidlerin cezalandırılması (muhaheze) gerekmektedir.
Mütesseyyidleri (sahte seyyidlerin) ve seyyid olupta cezayı gerektirecek davranışlarda bulunanların cezalandırılması için yetkili olanlar da Nakibü’l eşraflardır imam malik’e göre yalandan şeriflik veya seyyidlik iddia eden bir sahtekàr’a ağrıtıcı,sızlatıcı (veci) tesirli bir şekilde dövülür teşhir edilir ve bu hususta tevbe edip,durumunun düzelmesi zahir oluncaya kadar hapisedilirdi.
Bu hapis müddeti uzayabilirdi.Çünkü haksız yere kendi soyunu Rasulullah’a nisbet etmek peygamber hakkına bir istihfaftır.
bazı ülemaya göre,muharremâta giren bir seyyide tazim gerekmez Daha öncede de belirtiğimiz gibi,zaten şeriflere had ikameside ona karşı tazim ve tevkire münafi değildir.Yalnız onların küçük kusurlarına görmezden gelmek ve onları kendimize tercih (i’sâr),tevkir ve ikrama girer.Nakibü’l eşrafların vazifeleri diğer islam devletlerinde de görüldüğü üzere işleri kitabullah ve sünnetle tartmak seyyidler arasındaki davaları hal yeri gelince zecr ve vaid onları istikamete çekmek,had ikame etmek(sopa vurma) EL Kesme ve recm GİBİ( öldürme gibi) mütesseyyidlere mani olmak ve onları emsalinin müstehak olduğu ve onlardan sonra benzerlerini böyle bir teşebbüsten vazgeçirecek bir ceza ile cezalandırmaktır.
Bu cezaların gayesi de Hz. Resülullah’ın şerefli nesebini korumak içindir.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere mütesseyyidler (sahte seyyidler) tesbit edilince Nakibü’l eşrâf onlara gerekli cezayı verme gücüne sahiptir gerekirse onları döver hapis eder fetvaya göre mütesseyyidler sahte seyyidler pişman edici ıslah edici muamelelerle ciddi bir ta’zirle oturdukları mahallerde suçlarını neşr (teşhir) etmekle,samimi bir ıslahın gerçek işaretlerini verene kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar Gürüldüğü gibi osmanlı ülkesini müşahade eden
D’ ohson da’ imam malikin görüşlerini teyid eden ve öteki islam ülkelerinde ki uygulamaları teyid eden gözlemlerini dile getirmektedir seyyidliği sabit görülmeyen kimselere verilecek cezanın her nevi onların başlarına taktıkları seyyidlik alameti olan yeşil sarığın alınmasıdır. bilindiği gibi Divan-ı Humayün’da hazırlanıp sadır olan fermanların beratların hülasalarının tarih sırası ile kaydedildiği defterlere-M.1649 yılına kadar mühimme defteri denirdi.H.973 /M.1565’1566 senesine ait bir mühimme defterinde şöyle bir ferman hülasası vardır kayseriye beyine ve kadısına hüküm ki, nefs-i kayseriyede sakin olan Ali nâm kimesne emir namına başına yeşil alamet edüp müslümanlara teaddisi olup,sahih emir olmayup başından yeşili alınmasın Nakibü’l-eşraf arz etmeğin buyurdum ki hükm’i şerifim( fermanım ) varacak mezkurun başından yeşili giderüp min bad başına yeşil âlamet ettirmeyüp men ve def’eylesin,memnü olmazsa tedip eylesin’ şöyle bilesin sene H. 973 anlaşılan o ki Divan-ı Humayun’a herkesin şikayet hakkı olduğu gibi Nakibü’l’ eşrâf kaymakamında gelen bir haber üzerine adı geçen şahısı şikayet etmiş ve böyle ferman sadır olmuştur tarihsiz bir osmanlı kanunnamesinde’ de yeşil alamet hususuna temas edilmekte ve ellerınde temessükleri olmayan kimselerin seyyid sayılmayacakları şöyle ifade edilmektedir.ve seyyid ol makuleye dirler-ki defter-i cedid-i hâkânide raiyyet oğlu raiyyet kayd olunmayıp isbat-ı tenessüp eyledüğüne istanbulda Nakibü’l eşrâfdan elinde temessükleri ola amma şol kimesneleri ki sahih seyyid olmayup ellerinde secereleri ve hüccetleri dahi olmayub,mücerret tenhà yerlerde;biz seyyidleriz deyüp resmi ağnamların virmede te allül iderler ise anın gibileri fil hakika seyyidler olmayup kanun üzere resm-i ğanemleri alınur.20 muh.991/M.1583 beş ocak tarihli bir hüccette yine seyyidliği sabit olmadığından”elinde bi haseb’i şer’i şerif temessükü olmadığı ecilden (Hacı muharrem nam kimsenin ) başından alâmeti alınup” adı geçen Nakibü’l eşraf müfettişi vekili seyyid Hüseyin’e teslim edilmiştir.
Bu kimse büyük ihtimalle istanbul’a götürülecek ve mütesseyyid sahtekârlık davasından vaz geçinceye kadar dayak, yada hapisle cezalandırılacaktır.
Cem 1025/mayıs M.1616 yılına kadar Nakibü’l eşrâf olan Mevlana Emir Ali de,bir çoklarının başından neseplerini isbat edemediklerinden dolayı yeşil alâmetlerini almıştır. istanbul’un sorumlu olduğu bölge içindeki Mütesseyyidle sahte seyyidler Nakibü’l eşrâf tarafından Nakibü’l-eşrâf Tevkifhanesinde cezalandırdıkları gibi,islami kanun ve adet(örf)lere göre suçlu durumuna düşen seyyidler de ayni yerde cazalandırılırlardı.
suçlu ve borçlular Tevkifhanede hapsedilirken,eğer dayakla cezalandırma söz konusu ise,bu şöyle olurdu.Önce seyyid ya da şerifin başındaki yeşil sarıklı başlığı alınıp saygıyla öpülür sonra sopa vurulup,dayağın bitiminde Emirlik alameti olan yeşil sarıklı başlığı kendisine iade edilirdi.Bu tevkifhane Nakibü’l-eşrâf başçavuşu denilen maiyet memurlarından birinin nezareti altında bulunurdu. D.Ohsson’un da bildirdiğine göre:”Her hal ve şartda seyyid ve şeriflere karşı verilen bütün hükümleri uygulamaya yetkisi yalnız NAKİBÜ’L EŞRÂF’A aittir.İdama müstehak olanlar da onun emriyle idam edilirlerdi.Onun cezalandırma yetkisine,eyaletlerde Nakibü’l-eşrâf kaymakamları sahibti,Borçlarını ödemeyen seyyidler hakkında dava açıldığı taktirde Nakibü’l -eşrâf hapishanesinde tevkif edilmeleri vaki oluyordu.Sultan 2.Mahmud H.1223-1253 M.1808-1838 ) borçları dolaysiyle Nakibü’l eşrâf konağında hapsedilen sâdâtın borçlarının ödenmesi için 10.000 kuruş göndermişti.Nakibü’leşraflar,borçluların,
alacaklılarına ödeyecekleri paranın tamamı üzerinde yüzde on Resm-i Tahsiliyye almak yetkisine de sahiplerdi.