Hz.Muhammed. (S.A.V.) Peygamberliğini ilan Edince ona inan ve Destekliyen Amcası Hz.Ebu Tâlib olmuştur.!!!
Dr.Seyyid Hüseyin Zerraki
Kureyşliler allah rasulüne karşı çıkıp onu eleştirince,amcası hz.Ebu Talib ayağa kalkarak tarihi konuşmasından!Şöyle demiştir:
Ey kardeşimin oğlu sana yardım etmek bizi mutlu eder.Sen davetine devam et kim ne derse desin diye buyurmuştur:
Allahu teâlâ’nın
Önce yakın akrabalarını uyar âyeti nâzil olduğunda, Hazret-i Peygamber evden çıkıp Safâ Dağı’na gitti ve şöyle seslendi: “Ya Sabâhah!” İnsanlar etrafında toplanınca şöyle buyurdu: “Sizlere şu dağın ardında size karşı bir grup asker geliyor desem bana inanır mısınız?” İnsanlar, “Evet, biz şimdiye kadar senden yalan bir söz duymadık.” dediler. Peygamber, “Sizlere öyle bir haber vereceğim ki, kabul etmezseniz azâba düçar olacaksınız.” dedi. Ebû Leheb, insanların arasından şöyle seslendi: “Yazıklar olsun! Bunun için mi bizi toladın?”
Bu olaydan sonra Peygamber, akrabalarını evinde topladı. Bu mecliste Ebû Leheb söze şöyle başladı: “Bunlar senin amcaların ve amca çocuklarındır. Konuş, fakat atalarımızın dininden çıkıp başka dine geçme lâflarını bir kenara bırak. Şunu da bil ki, senin kavminin ve kabilenin karşısında onların dengi bir Arap kavmi yoktur ve seni alıkoyacak olanlar da akrabalarındır. Eğer bu işi yaparsan sana kolaylıkla engel olurlar. Bunu yapmak, bütün Kureyş ile karşı karşıya gelmekten daha kolaydır. Akrabalarına senin getirdiğinden daha kötü bir armağan getiren birini görmedim.”
Bu sözlerden sonra Rasûlullah sükût etti, hiçbir şey söylemedi. İkinci defa onları çağırdı ve şöyle buyurdu: “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamd ediyor, ondan medet umuyor, ona sığınıyor ve ona tevekkül ediyorum. Şehadet ederim ki tek ve eşsiz olan Allah’tan başka ilah yoktur. Bir kavmin lideri kavmine yalan söylemez. Allah’a yemin olsun ki ondan başka mâbud yoktur ve ben O’nun Rasûlüyüm. Tebliğim öncelikle sizlere, sonra da tüm insanlığadır. And olsun ki uyuyup kalktığınız gibi, ölümden sonra da diriltileceksiniz ve yaptığınız şeyler hakkında hesaba çekileceksiniz. Cennet de cehennem de ebedî olacaktır.”
Bunun üzerine Ebû Tâlib şöyle söyledi: “Sana yardım etmek bizi mutlu eder, sana destek olacağız. Bütün sözlerini tasdik ediyoruz. Burada bulunanlar senin akrabalarındır ve ben de onlardan biriyim. Şu farkla ki, söylediğin hususlar beni onlardan daha fazla heyecanlandırıyor. Git ve vazifeni yerine getir. Allah’a yemin olsun ki her zaman seni koruyup kollayacağım. Nefsimin ve bâtınımın, Abdülmuttalib’in dininden ayrılmama rızası yokur.”
Abdülmuttalib’in dini, tevhid dini olup, Allah’ın birliğine, peygamberlere ve semavî kitaplara îmandır. Bu din, putperestliğin şaibelerinden uzaktır. Abdülmuttalib öyle bir zâttır ki vasiyetinde şöyle yazmıştır: “Zalim, yaptığı zulmün cezasını bu dünyada muhakkak görecektir. Eğer dünyada azap görmediyse, helâk olacaktır. Bu konuyu açılamasını istediklerinde biraz tefekkür edip şöyle söylemiştir. “Allah’a yemin olsun ki bu dünyadan sonra bir dünya vardır. Orada iyiler iyiliklerinin mükâfatını, kötüler de kötülüklerinin cezasını çekerler.”
Abdülmuttalib öyle bir kimsedir ki, Ebrehe’ye şöyle söylemiştir: “Bu evin (Kâbe’nin) sahibi vardır ve onu korumaktadır.”
Abdülmuttalib öyle bir kimsedir ki Rasûlullah, Huneyn Muharebesi’nde şu beytiyle kendisini tanıtmış ve Abdülmuttalib’in îmanını beyan etmiştir:
“Ben peygamberim ve yalancı değilim
Ben Abdülmuttalib’in oğluyum”
O halde Ebû Tâlib’in, “Nefsimin ve bâtınımın, Abdülmuttalib’in dininden ayrılmama rızası yokur.” sözü, Abdülmuttalib’in dininin tevhid dini olduğunu beyan etmektedir ve onun diğer sözleri gibi gayet açıktır. Ancak bu beyan tarzı, sözün örütlü bir şekilde söylenmesidir. Bunun sebebi de, orada bulunanların kendilerinden ayrıldğı için ona düşmanlık besleyecek olmaları idi. Bu tarz beyanlar Araplar arasında yaygın bir üslûptu ve kişinin kastettiği mânâyı teyid ederdi.
Eğer Hazret-i Ebû Tâlib efendimizin kastı bu olamsaydı da, Pygamber’in risâletinin başlangıcındaki duruşu bile onun sabit îmanına delildir.
İbn Esîr şöyle yazmıştır:
Bu olay sırasında Ebû Leheb şöyle söyledi: “Allah’a yemin olsun bu (Peygamber) ve işleri fitnedir. Başkaları engellemeden onu engelleyin ve onun önüne geçin.” Fakat Ebû Tâlib şöyle söyledi: “Allah’a yemin olsun ki yaşadığım müddetçe onun arkasında olup, onu savunacağım.”
Peygamber’in bir davetinin de Ebû Tâlib’in evinde olduğu nakledilmiştir. Ebû Tâlib’in oğlu ve İmâm Ali’nin kardeşi Akîl şöyle söylemiştir:
Kureyşliler Ebû Tâlib’in yanına geldiler ve dediler ki: “Kardeşinin oğlu (Hz. Muhammed) bize Kâbe’de ve bulunduğumuz yerde eziyet etmekte, bizi hoşlanmadığımız şeylere davet etmektedir. Sen de uygun görürsen, bu işin önüne geçmen iyi olur.” Babam, “Ey Akîl! Amcanın oğlunu bul!” dedi. Aramaya gittim ve Peygamber’i Ebû Tâlib’in toprak evlerinden birinde buldum. Beraber Ebû Tâlib’in yanına gittik. Ebû Tâlib ona, “Ey kardeşimin oğlu! Allah’a yemin olsun ki sen her zaman sözümü dinlerdin. Kavmin (Kureyş), senin Kâbe’de ve başka yerlerde onları rahatsız ettiğini, onları hoşlanmadıkları şeylere davet ettiğini söylüyorlar. Mümkünse bunu yapma.” dedi. Peygamber gökyüzüne baktı ve şöyle buyurdu: “Allah’a yemin olsun ki, Rabbimin bana verdiği vazifeden dönmeye kâdir değilim. Güneş kadar yakıcı ateşte yaksalar dahi bunu yapamam!” dedi. Bunun üzerine Ebû Tâlib, Allah’a yemin olsun ki o hiçbir zaman yalan söylememiştir. Geri dönün. Allah’a emanet!” dedi.
İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ adlı kitabında bu olayı İmâm Ali’den şu şekilde rivâyet ediyor:
Peygamber buyurdu ki:” Kim bana bu işte yardım edecek ve bana kardeş olup benimle cennete gelecek?” Ben, “Yâ Rasûlullah, ben olacağım!” dedim. Bunu yaptığımda herkesten küçüktüm. Kureyşliler sustular ve şöyle dediler: “Ebû Tâlib! Oğlunun ne yaptığını görüyor musun?” Babam da, “Onunla uğraşmayın! O hiçbir zaman amcasının oğluna karşı kusur etmez!” dedi.
Ebû Amr ve Zâhid Taberî, Tağleb’den ve o da İbn A’rabî’den “el-avr” kelimesinin anlamı hakkında şöyle rivâyet etmektedir: “Avr, rezil ve değersiz mânâsına gelir.”
Rivâyet İbn Abbas’tan nakledilmiştir. Ali’nin durumunu yukarıdaki gibi naklettikten sonra şöyle devam ediyor:
Ali dedi ki: Peygamber söze başlamak istediğinde, Ebû Leheb ona itiraz etti ve şöyle dedi: “Kalkın gidelim!” Kureyşliler kalkıp gittiler. Ertesi gün Peygamber, benden Kureyşlileri davet etmemi ve dünkü gibi yemek hazırlatmamı istedi. Kureyşliler geldiler ve yiyip içtiken sonra Peygamber konuşmak için ayağa kalktığında, Ebû Leheb ona tekrar itiraz etti. Ebû Tâlib ona hitaben, “Sus ey avr (tek gözlü)! Seni ne ilgilendirir!” dedi ve “Kimse yerinden kalkmayacak!” buyurdu. Herkes oturdu. Daha sonra Peygamber’e hitaben, “Ey benim efendim! Lütfen ayağa kalk ve bunlara doğruyu söyle. Allah’ın emrini tebliğ et. Zira sen doğru sözlü ve doğruluğun kaynağı olan zâtsın!” dedi.
Ebû Tâlib ne tâhir bir “kâfirdir” ki, mukaddes İslâm dinini (maddî ve manevî olarak) savunmakta, keskin bir dille Kureyşlilerle mücadele etmekte; Peygamber’e risâletinin tebliği için destek olup, onu doğru sözlü ve doğruluğun kaynağı olarak bilmektedir!!!
Ebû Tâlib, Ali’ye hitaben şöyle söylemiştir: “Amcanın oğluna itaat et!” İbn İshak der ki: Âlimlerden birisi şu hatırlatmayı yapmaktadır:
Peygamber, namaz vaktinde Ali bin Ebî Tâlib ile birlikte Ebû Tâlib’den ve tüm akrabalarından gizli bir şekilde Mekke’nin derelerine doğru giderler ve namaz kılarlar, akşama doğru da geri dönerlerdi. Allah’ın tayin ettiği zamana kadar bu şekilde devam ettiler. Bir gün Ebû Tâlib onları namaz kılarken görünce, Peygamber’e hitaben şöyle dedi: “Ey kardeşimin oğlu, tebliğ ettiğin din nasıl bir dindir ki onu savunup itaat ediyorsun?” Peygamber, “Amcacığım! Bu din, Allah’ın, meleklerin, peygamberlerin ve ceddimiz İbrahim’in dinidir.” buyurdu.
Rivâyete göre Hazret-i Ali’ye de aynı soruyu sordu: “Oğlum! Bil ki Peygamber seni hayırlı bir şeye davet etmiştir. Ona itaat etmeye devam et!” dedi.
Ali’den nakledilen bir rivâyete göre de, Ebû Tâlib oğlunun Peygamber’e îman ettiğini öğrendiğinde şöyle demiştir: “Amcanın oğluna itaat et!”
İbn Ebi’l-Hadîd, Hazret-i Ali’den şöyle nakletmiştir:
Babam bana, “Oğlum! Amcanın oğluna itaat et! Onun sığınağında, geçmiş ve gelecekteki tüm bela ve tehlikelerden eman bulursun.” dedi ve sonra şu beyiti okudu:
İtimad ve itminan Muhammed ile birliktedir
O halde ellerini dostluk ve muaşeretle ona sıkıca bağla
İbn Ebi’l-Hadîd, Ebû Tâlib’in bu konuyla alâkalı şiirlerinden birini de aynı yerde nakleder:
Zamanın zorluklarına ve musibetlerine uğradığımda
Ali ve Câfer benim itimad ettiğim ve dayandığım kimselerdir
Amcanızı oğluna yardım edin ve onu yalnız bırakmayın
O benim kardeşim yerindedir, anam babam ona feda olsun
Allah’a yemin olsun ki Peygamber’i yalnız bırakmayacağım
Şerefli evlâtlarımın hiçbirisi de bırakmayacaklar
Ebû Tâlib, oğlu Câfer ile Peygamber’in yanından geçiyordu. Peygamber’in Ali ile namaz kıldığını gördü. Câfer’e dedi ki: “Amcanın oğlunun yanında namaza dur.” Câfer, Ali’nin yannda namaza durdu. Peygamber bu durumu fark ettiğinde, imamlık için öne geçti ve ibadet etmeye başladılar. Ebû Tâlib, çok mutl olduğu bu durumda aşağıdaki beyiti okudu ve geri döndü:
Zamanın zorluklarına ve musibetlerine uğradığımda
Ali ve Câfer benim itimad ettiğim ve dayandığım kimselerdir
Askerî ve İbn Ebi’l-Hadîd daha sonra şu beyiti de zikretmişlerdir:
Biz bu Peygamber’in arkasında olacağız
Bulut gibi etrafını sararak düşmanlarını uzaklaştıracağız
Ebû Bekr-î Şîrâzî, tefsirinde şöyle yazmıştır:
Peygamber’e vahiy nâzil olup, nübüvvet makamına eriştiğinde Mescidü’l-Harâm’a gidip namaza durdu. Ali dokuz yaşındaydı ve Peygamber’in yanından geçiyordu. Peygamber ona şöyle buyurdu: “Ya Ali! Yanıma gel.” Ali onun yanına gitti. Peygamber, “Ben Allah’ın elçisiyim. Sana ve diğer insanlara gönderildim. Sağ tarafıma geç ve benimle namaz kıl.” buyurdu. Ali, “Ey Allah’ın Rasûlü, gidip babamdan izin alayım.” dedi. Peygamber, “Git. O sana izin verecektir.” buyurdu. Ali, Peygamber’e itaat için babasından izin almaya gitti. Ebû Tâlib, “Oğlum, biliyorsun ki Muhammed her zaman Allah’ın eminiydi. Git ve ona itaat et ki rüşd ve felah bulasın.” dedi. Ali, Peygamber’in yanına geldi ve Mescidü’l-Harâm’da Peygamber’in sağında namaza durdu. Ebû Tâlib, yanlarından geçerken namaz kıldıklarını görünce Peygamber’e “Ya Muhammed, ne yapıyorsun?” dedi. Peygamber, “Yerin ve göğün Rabbi’ne tapıyor, ona ibadet ediyorum. Kardeşim Ali de benimle birlikte benim taptığım Allah’a tapıyor ve ibadet ediyor. Seni de tek ve kahhâr olan Allah’a ibadete davet ediyorum.” buyurdu. Ebû Tâlib, dişleri görünecek şekilde tebessüm etti ve şu beyiti okudu:
Allah’a yemin olsun ki ben toprağa defnolmadığım sürece
Ne kadar güçlü olsalar da asla sana yaklaşamayacaklar
İbn Esîr, Ebû Tâlib’in oğlu Câfer’e hitaben “Git, amcanın oğluna itaat et!” sözü hakkında şöyle yazmaktadır:
Ebû Tâlib, Peygamber’i ve Ali’yi namaz kılarken gördü. Ali, Peygamber’in sağ tarafında durmuştu. Oğlı Câfer’e şöyle buyurdu: “Amcanın oğluna itaat et ve onun sol tarafında namaza dur.” Câfer, Ali’den kısa bir süre sonra İslâm dinine geçti. Ebû Tâlib bu konuda şu şiiri okumuştur:
Sabredilmeli Yâ Ebâ Yâ’lâ! Ahmed’in dini üzerine sabredilmeli
Dinin yâveri ve desteği ol ki bu sabırla muvaffak olasın
Dinin koruyucusu ve müdafii ol, zira onu Rabbi’nin katından hak üzere getirmiştir
Bu yolda kararlı ve dosdoğru ol, ne kaç ne de zarar ver
Ona îman ettiğini söylediğinde çok mutlu oldum
O halda Allah için Peygamber’in yardımcısı ol
Kureyşlilere onun getirdiği armağanı âşikâr kıl
Açıkça ilan et ki Ahmed, sihirbaz ve büyücü değildir!
Berzencî, Esna’l-Metâlib adlı kitabında şöyle yazmaktadır:
Ebû Tâlib’in Peygamber’e olan aşkı ve alâkası, risâletinin tebliğ edilmesine olan desteği ve onun sözlerini tasdik etmesi hakkındaki rivâyetler tevatür derecesine ulaşmıştır. O, oğulları Ali ve Câfer’e de Peygamber’e yardımcı olmalarını emretmiştir.
İlerleyen sayfalarda da şöyle yazmıştır:
“Bu rivâyetlerin hepsi, Ebû Tâlib’in kalbinin Peygamber’e îmanla dolu olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.”
Dr.Seyyid Hüseyin Zerraki Dünya Seyyidler ve Şerifler Derneği Genel Başkanı