Resulullah’ın seçkin sahabelerinden
Selmân-ı Fârisî hazretleri rivâyet etmiştir.
Yağmurlu bir günde mescidde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûr-ı şerîflerinde, Eshâb-ı güzîn rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinden bir cemâat ile oturmuşduk. O sırada yüksek ses ile birisi,Esselâmü aleyküm,dedi. Hepimiz sesi işittik. Ammâ selâm vereni görmedik.Hazret-i Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” selâmı alıp, bize buyurdu ki; Cin tâifesinden kardeşiniz,selâmını alınız ! Hepimiz, aleyküm selâm, dedik.
Fahr-i âlem hazretleri buyurdular ki, Sen kimsin!
Yâ Resûlallah! Köleniz,cin tâifesinden Şemrah oğlu Arfetâyım. Hazret-i Habîbullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki, (Merhabâ yâ Arfetâ! Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri sana rahmet eylesin. Kendi sûretin ile bize görün!) O ân bir kıllı kimse zâhir oldu ki, yüzünü saçı bürünmüş,iki gözleri bir tarafda,ağzı göğsünün üzerinde ve fil dişleri gibi dişleri var ve tırnak yerine kıymıkları var. Bu şeklde bunu görünce, hepimiz elimizde olmadan korkup, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine bakdık.
O şahıs,hazret-i Sultân-ı Enbiyâya hulûs ile açıklayıp, dedi ki: Yâ Habîb-i Rabbül’âlemîn! Kavmimi dîne davet için ben kulunuz ile bir kimse gönder. Yine sağ-sâlim inşâallahü teâlâ getirip, huzûr-ı şerîfinize teslîm ederim.O Fahr-i âlem ve seyyid-i âdem Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki, (Bu hizmete bunun ile kim gider ise,ona Cennet vâcib olur.) O şahsın görünmesinden bir kimse cevâb vermeğe cesâret edemedi.Hazret-i Resûl-i ekrem üç kerre hitâb etdiler. Kimse cevâb vermedi. Son emirde,hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” ayağa kalkıp, dedi ki, yâ Resûlallah! Emir eyle, bu hizmete ben kulun gideyim. Hazret-i Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” dönüp Arfetâya buyurdu ki, (Bu gece Harre adlı mevzi’de hâzır ol! Senin yanına bir kimse vereyim ki, benim hükmüm ile hüküm eyler.Ve benim dilim ile söyler.Ve benden cin tâifesine haberi doğru olarak iletir.)
Hazret-i Selmân “radıyallahü teâlâ anh” der ki, Arfetâ gayb olup, akşam oldu.Sonra yatsı namâzını Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ile edâ eyledik.Eshâbın hepsi dağıldıkdan sonra, buyurdular ki: (Yâ Selmân! Yâ Alî! Benim ile geliniz!) Bizde hizmetlerince gittik.O Harre adlı mevziye vardığımızda gördük ki, koyun büyüklüğünde bir deveye Arfetâ kendisi binmiş,at büyüklüğünde bir deveyi de, elinde tutmuş. Hazret-i Habîbullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazret-i Alîyi o boş deveye bindirdi.Beni de arkasına bindirdi. Benim belimi hazret-i Alînin beline bağladı.Gözlerimi sarığın ucu ile bağlayıp,buyurdu ki, (Yâ Selmân! Sakın Alî gözünü aç demeyince,gözlerini açma.Deveden in demeyince deveden inme.Allahü teâlânın ismi ile meşgûl ol. İşittiklerinden korkma!)
Dönüp, hazret-i Alîye de vasıyyet etdi. (…. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahi) buyurdular. Sonra vedâ edip, Arfetâ önümüzce delîl olup, süratle yola koyulduk.Sabâh oldu.Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” bana in,dedi. Ben de indim. Gözümü açtım. Gördüm ki,otsuz, susuz,ağaçsız,taşlık bir yere gelmişiz. Hazret-i imâm-ı Alî “radıyallahü anh” imâm olup,ben ve Arfetâ ona uyup, sabâh namâzını kıldık.Ortalık aydınlandıkda gördük ki,etrâfımızı cin askerleri çevirmişti.
Şöyle ki, her birinin gözleri meşâle gibi ışık çıkarır. Heybetli şekillerde sağ ve sol tarafımızda dururlar idi.Hazret-i Alî aslâ bunlara iltifât etmeyip, âdet-i şerîfleri üzere çeşidli düâlar ile meşgûl oldular. Güneş doğup, yükselene kadar, Allahü teâlâ hazretlerine münâcât ve ibâdet ve tâat eylediler. Ondan sonra,ayağa kalkıp,Allahü teâlâya hamd ve senâ etdikden sonra,cin tâifesini islâma davet etti
İçlerinden biri inatcı ve kendi başına büyümüş ifrit i’tirâz edip,dedi ki,yâ Alî! Âbâ ve ecdâdımızın dîni bize bâtıl mıdır, demek istersin. Bu dediğin olmaz deyip, inâd eyledi hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh”: (Biz doğru yoldayız. Sen, Allahü teâlânın âyetlerini tasdîk etmiyor,inkâr ediyorsun) buyurup, mubârek yüzünü gök yüzüne döndürüp, İsmi azam ve duâ okuyup,Kehf ve Tâ-sin ve Yasîn ve Nûn ve Kalem sûreleri üzere yemîn edip, (Ey yardım edicilerin en hayrlısı olan Allahım! Bunların üzerine ateş yağdır.Bunların kötü filler işleyenleri ve inâd edenleri helâk olsun) diye duâ ve tazarru’ ve niyâz eyledi.
Hazret-i Selmân “radıyallahü teâlâ anh” der ki, o ânda gördüm ki, bir zelzele olup,gökden ateş yağmağa başladı.Cinnîler bunu görünce hepsi, yüz üzerine düşdüler.Ben de kendimden geçmişim.Bir zamândan sonra, kendime geldim. Gördüm ki, bir takım cinnîleri semâdan gelen ateş yakmış. Üzerlerini dumân kaplamış.Bir zamân sonra dumân üzerlerinden gitti. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh”sağ olanlarına seslenip,buyurdu ki, Ey cin kavmi, başınızı kaldırın. Muhakkak, Allahu teâlâ ve tekaddes hazretleri zâlim ve mütekebbir olanları helâk etti.Tekrâr davete meşgûl olup, (Yâ cin kavmi ve Şemrâh oğulları, Berrâr sâkinleri! Biliniz ve âgâh olunuz ki, şimdi Muhammed Mustafâ “sallallahü aleyhi ve sellem” devridir. Hâtemül enbiyâ devridir.Yeryüzü başdan başa zülüm ile dolmuş iken, îmân ve adâlet ile dolsa gerektirir) deyip, Habîb-i ekremi “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem medh edip, apaçık mucizelerinden beyân etti.Onu anlatan işâretlerinden anlatdıkdan sonra, cin tâifesinin kurtulanları hazret-i Alî’nin ilim ve kemâlinden hayret edip,Hakka boyun büküp,Resûlüne ittiba’ edip, (Allaha, Allahın Resûlüne ve Resûlünün elçisine inandık. Sözleri doğrudur.Seni yalanlamıyoruz!) deyip, îmânlarını sağlam eylediler.
Hazret-i Selmân “radıyallahü anh” buyurdular ki: Bu esnâda gece oldu. Yine o deveye binip, Arfetâ önümüzce, sabâh olmadan Harre denilen yere bizi ulaşdırdı. Deveden inip,sabâh namâzını Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri ile edâ etdikden sonra, bizi görüp,Allahu teâlâ hazretlerine hamd ve senâ etti.
Buyurdu ki, (Yâ Alî! Cin kavmini ne hâlde [nasıl] buldun!) Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” cevâb verdi ki, yâ Resûlallah! Hayrlı duânız bereketi ile, Elhamdülillah, Allahü teâlâ hazretlerine îmân getirip ve Resûlüne ittibâ’ edip,îmân nûru ile münevver oldular.Ammâ hakkı kabûl etmiyenleri, semâdan Allahu teâlânın izni ile ateş inip,helâk olduklarını beyân ettikten sonra Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, buyurdular ki, (Elhamdülillah! Onlardan kıyâmete kadar korku gitmez.)
Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i