OSMANLI DEVLETİ’NDE NAKÎBÜ’L-EŞRÂFLIK MÜESSESESİ GİRESUN VE TRABZON’DA YAŞAYAN SEYYİD AİLELER!!!

0
1122

Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi,Hz. Peygamber’in soyundan gelen Seyyid ve Şeriflerin neseplerinin kayıt altına alınması, onlara bir takım imtiyaz ve muafiyetler tanınması ayrıca seyyidliklerinin ispatı için gerekli olan siyâdet hüccetlerinin düzenlenmesi gibi bazı resmi işlemlerin yapılması için Yıldırım Bâyezid zamanında (h.802/m.1400 tarihinde) Nâzır-ı Sâdât ismiyle tesis edilmiştir.
Osmanlı coğrafyasının her bölgesine dağılan seyyid ve şerifler, gittikleri yerlerde önemli roller üstlenmişler ve Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi çatısı altında kurumun ilgâsına kadarki süreçte kendilerinden söz ettirmişlerdir. Trabzon vilayeti de seyyid ve şeriflerin rağbet ettiği bölgelerdendir.Trabzon vilayetinde Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları sadece seyyidlere siyâdet hücceti düzenlemek ve seyyidlerin evlenme-boşanma gibi hukuki işlemlerinde söz sahibi olmakla kalmamışlar, ayrıca bulundukları kazalarda iftâ görevini ve vakıfların tevliyetini de üstlenmişlerdir.
Makalemizde Osmanlı Devleti’nde Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi ve işlevi”, “Seyyidlerin İslamiyet’in Yayılmasındaki Rolleri”, “Seyyid/Şerif ve Müteseyyid Kavramları”, “Seyyid ve Şeriflere Tanınan İmtiyazlar”, “Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Görev, Tayin ve Maaşları”, “Trabzon vilayetinde Görev Yapan Nakîbüleşrâf Kaymakamları Trabzon Vilayetindeki Meşhur Seyyid Ailelerinden Trabzon Müftüsü ve Nakîbüleşrâf Kaymakamı Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi,Trabzon Vilayetindeki Seyyidlerin Hüccetleri,Trabzon Vilayetindeki Seyyidlerin Teftişleri,Trabzon Seyyidleri: Sosyal Yaşantıları, Evlilik ve Terekeleri” başlıkları İstanbul Müftülüğü bünyesindeki Meşihat Arşivi’nde bulunan Nakîbü’l-eşrâf defterleri ve Trabzon Şeriyye Sicilleri ekseninde ayrıntılı olarak izah edilecektir. Böylelikle kurumun tarihi serüveni, işlevleri Nakîbü’l-eşrâf Kaymakam: Seyyid Mahmud İmadüddin efendi’dir…

Osmanlı coğrafyasının çeşitli bölgelerine dağılan seyyid ve şerifler, bulundukları bölgelerde huzur ve sükûn kaynağı, manevî bir otorite olarak görülmeleri sebebiyle halka örnek teşkil etmişlerdir. Seyyidlerin, fetihler sırasında ordunun öncü birlikleri içerisinde yer alarak askerin maneviyatını yükseltmeye çalıştıkları, fetih sonrasında kazanılan toprakların imarı ve halkın İslâmlaşması için çaba sarf ettikleri ve Hz. Peygamber dönemi İslâm anlayışını yaşatma gayreti içerisinde oldukları görülmektedir.
Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi Trabzon vilayetinde de ilmiye sınıfından ve Hz. Peygamber’in soyundan gelen kişilerin hem müftülük hem de Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlığı görevini üstlendikleri görülmektedir. Fetva verme yetkisine sahip oldukları gibi seyyidlerin davalarını dinleme, hüccet düzenleme ve hüküm verme yetkisiyle yargı gücünü de ellerinde tutmuşlardır. Böylece halk nezdinde itibar edilen, sözü dinlenen ve saygı duyulan şahsiyetler olmuşlardır.
Makalemizde Nakîbüleşrâflık Müessesesinin kurulmasından Cumhuriyet döneminde müessesenin kaldırılışına kadarki süreçte Trabzon vilayetinde Nakîbüleşrâf kaymakamlarının atanmaları ve görevleri, seyyid ve şeriflere tanınan imtiyazlar, seyyidlerin İslamiyet’in yayılmasındaki rolleri, Trabzon’daki meşhur seyyid aileleri, Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının verdiği seyyidilik hüccetleri, bölgede yapılan teftişler neticesinde tespit edilen müteseyyidler İstanbul Müftülüğü bünyesindeki Meşihat Arşivi’nde bulunan Nakîbü’l-eşrâf defter ve belgeleri ışığında ele alınmıştır.
Ayrıca İstanbul Müftülüğü Kütüphanesindeki yazma fıkıh ve fetvâ eserlerindeki seyyid ve şeriflerle ilgili fetvalardan örnekler verilmek suretiyle konuya farklı bir bakış açısı kazandırılması hedeflenmiştir.
Seyyid ve Şeriflerin davaları, evlenme-boşanma ve miras taksimi gibi hukukî işlemleri, özellikle de Nakîbü’l-eşrâfların terekelerindeki eşyalar, Trabzon Şeriyye Sicilleri kapsamında değerlendirilmiştir.
Meşihat Arşivi’ndeki Nakîbü’l-eşrâf Defterlerinin tamamının taranması sonucunda Trabzon Vilayetindeki tüm seyyid ve şeriflerin isim, nesep ve doğum yeri bilgileri ile Nakîbüleşrâf kaymakamlarının seyyidlerle ilgili yaptıkları teftişlerle ilgili bilgiler, ekler bölümünde listeler halinde sunulmuştur.

1- Osmanlı Devleti’nde Nakîbüleşrâflık Müessesesi ve işlevi
Nakîbü’l-eşrâflık müessesesinin kurulmasında, doğrudan veya dolaylı birçok ayet ve hadis etkili olmuştur. Konuyla ilgili belgelerde, çoğunlukla da Nakîbü’l-eşrâflar’ın seyyidliği sabit olanlara verdikleri siyâdet hüccetlerinde karşılaşılan Şûra Suresi’nin 23. ayetinde Allah (c.c.), Ehl-i Beyt’i sevmeyi emrederek: “Ey Kureyşliler, ben size yaptığım tebliğ ve tebşirata karşılık olarak sizden herhangi bir ücret istemiyorum, ancak Ehl-i Beytimi sevmeniz müstesna.” buyurmaktadır. Aynı şekilde Ehl-i sünnetin Ehl-i Beyt mefhumuna dayanak gösterdiği Ahzap Suresi’nin 33. ayetinde, Allah (c.c.)’ın onları günah kirinden temizlemek istediği belirtilmektedir. “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden ancak kiri/günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. ” Ehl-i Beyt’in Allah’ın teveccühüne mazhar olduğunun delili kabul edilen ve “tathir” (temizleme) ayeti olarak bilinen bu ayeti kerime İslâm Tarihi boyunca Ehl-i Beyt’in önemine kaynaklık eden ilâhî bir işaret olarak yorumlanmıştır. Yine Saffat Suresi’nin 130. ayetindeki Âl-i Yâsin ve Nakîbü’l-eşrâf unvanlarında geçen mazhar-ı Âl-i Tâhâ ve Yâsin ifadeleri de seyyidlerle ilişkilendirilmektedir.
Osmanlı Devleti henüz beylik dönemindeyken Osman Gazi, Orhan Bey ve I. Murat dönemlerinde başta ilim ehli olmak üzere, âlimlere, şeyhlere ve seyyidlere kucak açmış ve onların Osmanlı Devleti’ne hicret etmelerini sağlamıştır. Osmanlı ülkesine gelen seyyidler, bu ülkede huzur ve emniyet içerisinde olmalarının yanısıra devlet tarafından kendilerine atiyyeler verilmek suretiyle hürmet ve ihtirama mazhar olmuşlardır.
Seyyid ve Şerifler başta Anadolu olmak üzere İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinin Müslümanlaşmasında önemli görevler üstlenmişlerdir. Selçuklular ve Beylikler döneminde Anadolu, seyyidlerin itibar ettiği yerlerin başında gelmekteydi. Selçuklu Sultanı II. Alaaddin Keykubad, Osman Gazi’ye Söğüt civarını temlik eden 683/1284 tarihli fermanında, seyyidlerin ihtiyaçlarını giderip onlara iyi muamele etmesinin ahirette şefaate sebep olacağını belirtmiştir.
Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesinin kurumsallaşması, Asr-ı saadetten başlamak üzere diğer İslâm devletlerinde gerçekleşen birçok uygulama sonunda Osmanlı Devleti’nde tamamlanmıştır. Osmanlı Devleti de kendisinden önceki İslâm devletlerinden tevarüs ettiği bu müesseseyi daha mükemmel seviyeye çıkarmıştır. Nakîbü’l-eşrâflık Makamı, seyyid ve şeriflerin kayıtlarının tutulması, suç işlediklerinde yargılanıp cezalandırılması gibi muameleler için Yıldırım Bâyezid zamanında H.802/1400 yılında Nâzır-ı Sâdât ismiyle kurulmuştur.
Sultan II. Bâyezid (1481–1512), hocası Seyyid Abdullah’ın oğlu Seyyid Mahmud’u 900/1494 yılında ‘Nakîbü’l-eşrâf’ unvanı ile seyyid ve şeriflerin başına getirmiştir. Bu unvan ilk defa, Seyyid Mahmud’un tayin menşurunda Nâzır-ı Sâdât tabiri yerine Arap memleketlerindeki gibi Nakîbü’l-eşrâf yazılması ile kullanılmaya başlanmıştır. Bu tarihe kadar nâzır unvanıyla anılan görevliler, Seyyid Mahmud’dan itibaren Nakîbü’l-eşrâf unvanını almıştır.
Nakîbü’l-eşrâflığın kurulmasının en önemli sebeplerinden birisi de ugunsuz davranışlarda bulunan seyyidlerin bu hallerine engel olmak, cezayı gerektirecek davranışların vukuunda da gerekli cezaî müeyyideyi uygulamaktı. Bu durum Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki seyyidler için de geçerli olduğundan böyle bir müessesenin kurulması bir zaruret hâlini almıştır. Tarihi kaynaklarda “seyyid namındaki bazı ehl-i heva gençlerin seyyidliğe yakışmayacak hal ve hareketlerinden” bahsedilmektedir. Bu kişilerin seyyid olup suç işledikleri düşünülebileceği gibi bunların gerçekte seyyid olmadığı yani müteseyyid oldukları ve seyyidler arasına sızdıkları da düşünülebilir. “Seyyid namında” ifadesi bu kişilerin seyyid değil müteseyyid oldukları ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ayrıca bazı kaynaklarda “seyyid namına ortaya çıkan müteseyyidler” ifadesi de geçmektedir. Her iki durumda da cezayı gerektirecek hukukî bir sorunun ortaya çıkmış olmasından dolayı böyle bir teşkilât kurulmuştur.

2- Seyyidlerin İslamiyet’in Yayılmasındaki Rolleri
Müslümanların İslâm’ı yaymak üzere tebliğ faaliyeti, Hz. Ömer döneminde Arap yarımadasının dışına çıkarak Asya ve Afrika gibi bölgelere ulaşmış ve Hz. Osman zamanında bu faaliyet iyice yoğunlaşmıştır. İslam’ı tüm insanlara bildirmek gayesiyle yola çıkan bu Müslümanlar arasında Hz. Peygamber’in soyuna mensup çok sayıda seyyid ve şerif de vardır. Gaza ve cihat anlayışıyla İslâmı yaymak için o devrin İslâm devletlerinin sınır bölgeleri Fas, Kafkasya, Maveraünnehir, Horasan, Taberistan, Yemen, Mısır gibi şehirlere yerleşen Ehl-i Beyt mensupları, İslâm inanç ve itikadını öğretmeye başlamışlardır. Hz. Peygamber’in soyundan gelmeleri sebebiyle, kendilerine saygı ve hürmet gösteren kişilerin; onların dini görüşlerine değer verdikleri ve bu kimselerin görüşlerini benimsedikleri görülmektedir. Örneğin İslâmiyetin Mağrip, Endülüs ve İfrikiyye’de yayılması ve o bölgelerin İslâmlaşmasında seyyidlerin etkisi oldukça fazladır.
İslam’ın Orta Asya’ya yayılması ile birlikte Anadolu’ya giden ve Müslüman-Türk nüfusun etkisiyle Türkleşen farklı sosyal gruplara mensup seyyidler, bu bölgelerde yerleşmiş ve evlilikler yoluyla seyyid sülalelerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Osmanlı Devleti tarafından seyyidlere gösterilen saygının toplum yararına bir takım gelişmeler sağladığı ve yeni fethedilen bölgelere yerleştirilen bu kimselerin İslâmın ve yeni devletin gücünün yayılmasında etkili oldukları görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda ve Anadolu’nun İslâmlaşmasında tasavvufî önderlerin etkisi olduğu gibi birçok seyyid, şeyh ve âlimin de katkıları olmuştur.
Anadolu’nun muhtelif yerlerinde isimleri günümüze kadar ulaşan ve seyyid isimleriyle özdeşleşmiş yerler, seyyidlerin bu bölgelerin iskânında oynadıkları etkin rolü göstermektedir. Örneğin Konya Seydişehir, Ankara Seyyid Ahmedli, İzmir Seydiköy, Balıkesir ve Mardin’deki Seyyidler Köyü, Trabzon Beşikdüzü Seyyid Ahmet köyü gibi yer adları hâlâ varlığını devam ettirmektedir. Seyyid isimlerinin mahalle, köy, kasaba ve şehirlere verilmesi, onların toplumla ve yaşadıkları bölgeyle bütünleştiklerini göstermektedir.

3- Seyyid /Şerif ve Müteseyyid Kavramları
Kelime olarak seyyid “efendi, malik, şerif, faziletli, kerim, halim, kavminin sıkıntısına tahammül eden, reis, önde gelen kişi, başkan, köle ve hizmetçileri olan, bir cemaatin mütevellisi” gibi anlanları ifade ettiği gibi, “insanlara liderlik yapan, yönetici ve öncü olan, kadri yüce olan” gibi anlamlara da gelmektedir. Terim olarak seyyid, Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma’nın Hz. Ali ile evliliğinden dünyaya gelen evlatları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler için kullanılan bir unvandır. Hem baba hem anne tarafından Hz. Ali’nin soyundan gelenlere aynı zamanda “seyyidü’s-sâdât” denir.
Kelime olarak şerif, “ataları sebebiyle bir üstünlüğe ve ululuğa sahip kişi” demektir. “Şeref, ululuk, yücelik, yükseklik, asil, soylu, onurlu, kutsal, mübarek” manalarına da gelmektedir. Ayrıca asaleti veya toplumdaki mevkii yüksek olan memleketin tanınmış büyük ailelerine ve bu ailelere mensup kimselere de eşraf denilmiştir. Terim olarak şerif, seyyid kelimesi gibi Hz. Peygamber’in kızı Hz. Fatıma’nın Hz. Ali ile evliliğinden dünyaya gelen torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler için kullanılan bir unvandır.
Bazı kaynaklarda Hz. Fâtıma ile Hz. Ali’nin evlâdı Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere şerif, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere seyyid denildiği bildirilse de; Osmanlı Devleti’nde Nakîbü’l-Eşrâflar tarafından düzenlenen ve o soya mensubiyeti gösteren siyâdet hüccetleri incelendiğinde baba tarafından Hz. Hasan veya Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere seyyid, anne tarafından nesli devam edenlere ise şerif denildiği görülmektedir. Seyyid olarak kabul edilmenin şartı, soyun baba tarafından Hz. Peygamber’e ulaşmasıdır. Fakat anne tarafı da belli ölçüde dikkate alınmıştır. Hz. Hasan’ın veya Hz. Hüseyin’in zürriyetleri arasında ise herhangi bir fark gözetilmemiştir. Her iki soyun mensupları da seyyid kabul edilmekte ve nesebi anne tarafından gelen kadınlara seyyide veya şerife, erkeklere ise şerif denilmektedir.
Müteseyyid: Seyyid ve şerif kavramlarıyla doğrudan bağlantılı bir diğer ifade ise müteseyyid’dir. Âl-i Fatıma evladına mensup olmadığı halde toplum tarafından seyyid ve şeriflere gösterilen itibardan faydalanmak ve onlara tanınan haklardan istifade etmek için seyyid olduğunu iddia edenlere sahte seyyid anlamında “müteseyyid” denilmektedir.
Nakîbü’l-eşrâf: Başta Osmanlı Devleti olmak üzere; Abbasîler, Memlükler ve Selçuklular gibi İslâm devletlerinde seyyidlere gösterilen ihtiramın yanında, onlara ait işleri görmekle vazifeli bir de memur tayin edilmiştir. Nakîbü’l-eşrâf adı verilen bu görevli, İslâm devletlerindeki Hz. Peygamber’in soyundan gelenlerin her türlü işleriyle ilgilenen; neseplerini, doğum ve vefat kayıtlarını tutan, seyyidliklerinin ispatı için bulundurdukları siyâdet hüccetlerini düzenleyen, onları şanlarına uymayan âdi işlere girmekten men eden, aynı zamanda haklarını koruyup ganimetten alacakları hisselerin de aralarında dağıtılmasını sağlayan idareci konumundaki kimsedir.
Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesine ait kaynaklar: Osmanlı Devleti’nde görev yapan Nakîbü’l-eşrâflar, kendi dönemlerinde seyyidlik hücceti verdiği seyyid veya şeriflerin isimlerini, siyâdet silsilelerini, doğum yerlerini ve ikametgâhlarını kaydettiği ve ismine “nakîb ceridesi”,“Şecere-i Tayyibe Defteri”,“Sâdât Defteri” veya “Nakîbü’l-eşrâf Defteri” denilen defterler tutarlardı. Seyyidler, şecerelerini keybettiklerinde merkezdeki Nakîbü’l-eşrâf’a veya kazalardaki Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarına müracaat ederek, Nakîbü’l-eşrâf Defterlerindeki kayıtlardan istifade edilerek şecerelerini tekrar çıkartabilirlerdi.
İstanbul Müftülüğü Meşîhat Arşivi’nde toplam 47 adet Nakîbü’l-eşrâf Defteri bulunmaktadır. Bu defterleri Nakîbü’l-eşrâflar tarafından düzenlenen siyâdet hüccetlerinin suretlerinin kaydedildiği Siyâdet Hüccet Defterleri, Nakîbü’l-eşrâfların düzenledikleri hüccetlerdeki isimlerin alfabetik sırayla kaydedildiği İcmal ve İsim Fihrist Defterleri, Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesinin yaptığı yazışmaları ihtiva eden Nakîbü’l-eşrâflığa Mahsus Evrak Kayıt Defterleri, müteseyyidlerin tespitine ait Teftiş Defterleri, Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının tayin tarihi ve mahallerini gösteren Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Atama Defterleri, Seyyidlere verilen maaşların kaydedildiği Maaş Defterleri olmak üzere altı bölümden oluşmaktadır. Meşîhat Arşivi’ndeki Nakîbü’l-eşrâf defter ve belgeleri müesseseyle ilgili birinci el kaynaktır.
4- Seyyid ve Şeriflere Tanınan İmtiyazlar
İktisadi İmtiyazlar: Nakîbü’l-eşrâf huzurunda seyyidliğini ispatlayarak siyâdet hücceti alan kişiler, reaya sınıfından askerî sınıfa geçmiş oluyordu. Aileden bir kişinin siyâdet hücceti alması tüm ailenin askerî sınıfa geçmesi demekti. Ailenin daha sonraki fertleri de ilk alınan hücceti seyyidliklerine delil olarak sunarak devletin soylarına tanıdığı muafiyetleri devam ettirmekteydi. Kanunnâmelerde de seyyid ve şeriflerin askerî sınıftan sayıldığı ve kendilerine vergi muafiyeti tanındığı belirtilmektedir. Seyyidlerin vergi muafiyetini gösterir “muafiyet beratları” her Padişah değiştiğinde diğer beratlar gibi yenilenirdi. Seyyidlere tanınan iktisadî ayrıcalıkların en önemlisi vergi muafiyetleridir. Osmanlı Devleti’nde seyyidlere özel ihsanlarla vergi muafiyeti Murat Hüdavendigar döneminden itibaren uygulanmıştır. Yavuz Sultan Selim dönemi ve sonrasında da seyyidler için vergi muafiyetleri devam etmiştir.
Sosyal İmtiyazlar: Seyyidler sosyal hayatta farklı meslek grupları içerisinde yer almışlardır. Örneğin seyyidlerin çiftçi, esnaf, zanaatkâr olanları vardır. Fakat ilmiye sınıfı içerisinde bulunmanın ve tarikatlerde şeyhlik gibi vazifelerin seyyidler için en uygun meslek olduğu belirtilmiştir. İlmiye içerisinde bulunup ilmiyenin en üst seviyesi yani Şeyhülislâmlığa kadar yükselenler olduğu gibi tarikatlar içerisinde şeyhik makamına çıkanlar da vardır.
Seyyid ve şeriflerin sıradan işlerle uğraşmaları pek hoş karşılanmamış bu yüzden başta vakıfların idaresi olmak üzere üst düzey görevlerde bulunmalarına itina gösterilmiştir. Örneğin Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Seyyid Zeynelabidin Efendi, Gülbahar Sultan Vakfının tevliyetini üstlenmiş, bu görev kendisinden sonra oğlu Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi’ye ve ondan sonra da oğlu Seyyid Hasan Zeyneddin Efendi’ye intikal etmiştir.
Hukuki İmtiyaz: Müslümanların İslam’ın emir ve yasaklarına uyması gerektiği gibi seyyidlerin de İslâmın ahlâk, inanç ve ibadet kurallarına riayet etmesi şarttı. Seyyidlere sevgi ve saygının Hz. Peygamber’e olan sevgi ve saygıyla eş değer olduğu düşünüldüğünden sahip oldukları bu saygının zedelenmemesine özen gösterilmiştir. Cezayı gerektirecek bir durum ortaya çıktığında da toplum önünde cezalandırılmamasına dikkat edilmesi bu gayeye matuftur. Toplum içerisinde seyyidlere hakaret edilmemesi, hakaret edildiğinde de bunun Hz. Peygamber’i tahkir etmek anlamına gelebileceği düşünülmüştür. Seyyid ve şeriflere birçok alanda imtiyazlar tanınmasına karşın hukuki alanda bu derece toleranslı davranılmamıştır. Allah katında üstünlüğün soya ve nesebe değil, ancak inanca ve takvaya bağlı olduğu vurgulanmıştır.
Askerlikten Muafiyet: Osmanlı Devleti’nde seyyid olmak askerlik hizmetinden muafiyet için yeterli ve tek şart değildir. Ortadoğu’nun Suriye ve Irak bölgelerindeki kadirî ve rifâî tarikatına mensup seyyid ve şeriflere özel izinlerle askerlik muafiyeti tanınmıştır. Fakat devlet ilmiye mensuplarından bazısına ve yine bazı tarikat mensuplarına yerine getirdikleri hizmet karşılığında bu muafiyeti tanımıştır. Askerlikten muaf olanların bu muafiyeti, “Tezkire-i Osmaniye” denilen nüfus cüzdanlarının “sınıf-ı askerisi” hanesinde belirtilmiştir. Fakat belli dönemlerde askerlikten kurtulmak için bir takım usulsüz yollara tevessül edildiği görülmektedir. Bunlardan en yaygın olanı, askere alınma yaşına gelmiş olanlarla ilgili, öldüğü belirtilerek yalan bilgi verilmesi, taşrada daha çok eşraf çocuklarının başvurduğu müezzin, kayyım, müderris ve imamet tevcihlerinin “mahlûl veya kasr-ı yed” yöntemiyle askerlikten kaçmak isteyenlere verilmesi en çok uygulanan yöntemlerdir. Hatta bazı kişiler evladını askerlikten muaf tutmak amacıyla mescit ve zaviyeler için vakıflar kurmuş ve bu vakıf sayesinde bir takım cihâtların (görev beratlarının) evlatlarına tevcihini sağlamıştır.
Kıyafet İmtiyazı: Seyyidlerin, halk arasında belirgin olmaları için kendilerine has bir takım kıyafetleri vardı. Özellikle de yeşil sarık bu zümrenin ayırt edici özelliğiydi. Seyyidlere “emir” denildiğinden ve yeşil renk onlarla özdeşleştiğinden yeşil sarığa “emirlik sarığı” veya “siyâdet alâmeti” adı verilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de cennet ehlinin giyeceği elbisenin renginin yeşil olduğu bildirilmiş ve halk arasında da aynı görüş yaygınlaşmıştır. Bu sebeple yeşil renk İslâmi gelenekte özel bir anlama sahip olmuştur.
Seyyid ve şeriflerin kıyafetleri hususundaki bu ayrıcalık ve imtiyazın bir efdaliyetten çok farkındalık alameti olduğu görülmektedir. “Sâdâtın başlarına sardığı yeşil sarığın bir imtiyaz için mi? Yoksa yeşilin beyaza vesaire renklerden efdal olduğu için mi?” fetvasına, Ebussûd Efendi, “şerʻan yeşil sarınmak bazı hulefâ-i Abbasîye zamanında âdet olmuştur. İmtiyaz içindir, efdaliyetten değildir.” cevabını vermiştir. Seyyidler toplum içerisinde hürmetsizlik gibi olumsuz bir duruma sebep olmamak için başlarında yeşil sarık taşıyorlardı.
Ayrıca yeşil sarık takma yetkisinin ancak baba tarafından seyyid olanlara verilebileceği belirtilmiş, anne tarafından olan sâdât-ı kirâmın ise sadece yeşil bir alâmet bulundurabileceği fakat bütün olarak yeşil sarık saramayacağı vurgulanmıştır. Şeyhülislâm fetvalarında yeşil sarığı sadece seyyidlerin taşıyabileceği ifade edilmiş ve bu gruba dâhil olmayanların takması ise yasaklanmıştır.
Seyyidlere Özel İhsanlar: Osmanlı yönetimi, sadece kendi ülkelerine gelen seyyid ve şeriflere ihsanda bulunmakla kalmamış her yıl “surre” ismiyle Mekke, Medine ve Kudüs’teki Müslümanlara da yardımda bulunmuştur. Yine Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethini müjdelemek için Mekke emirine name ve hediyeler göndermiştir. Mekke Emiri ise bu olaydan duyduğu memnuniyeti bildirmiş, Fatih tarafından yazılan nameyi Kâbe’de halka okutarak Mekke ve Medine’deki seyyid, şerif, nakîb, fakih ve hademelere gönderilen 7000 altını da hak sahiplerine dağıtmıştır. Ayrıca seyyidlere vakıflardan uygun cihetler verilerek maddi açıdan desteklenmeleri tavsiye edilmiştir.
5- Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının Görev, Tayin ve Maaşları
Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesinin işleyişinden sorumlu olarak gerekli denetim ve teftişleri yapmak üzere İstanbul’a Nakîbü’l-eşrâf; eyalet, sancak veya kazalara ise Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları atanmaktaydı. İlmiye sınıfından ve seyyidlerden seçilen bu kaymakamların kadılık, müftülük gibi görevlerinin yanı sıra çeşitli tarikatların şeyhlikleriyle ilgili vazifeleri ve vakıf tevliyet görevleri de bulunmaktaydı.
Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları bulundukları bölgelerde Nakîbü’l-eşrâfı temsil ediyordu. Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının tayin edildikleri yerlerdeki seyyidlerin soy silsilesini muhafaza etmek, suç işlediğinde onları te’dib etmek ve müteseyyidleri tespit ederek merkezdeki Nakîbü’l-eşrâf’a bildirmek başlıca görevleri arasındaydı. Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları, bulundukları bölgelerde seyyidliğinden şüphelendiği kişilerden neseblerini kadı huzurunda ispatlamalarını istediği de oluyordu. Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının belli dönemlerde kadıyla beraber seyyidleri teftiş ettiği, seyyid olmadıkları tespit edilenlerin başlarındaki yeşil sarığı aldığı ve kadının da bu durumu şer’iyye siciline kaydettiği bilinmektedir.
Pâyitahta yazılan arz ve şikâyetlerde çoğu zaman Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının isim ve imzası yer almaktaydı. Tanzimatın ilanıyla azınlıklara sağlanan haklarla birlikte, diğer dinlerin ruhanî liderleri münavebeli olarak idare mahkemelerinde görevlendirilmeye başlanmıştır. Bu şekilde Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları da idare mahkemelerinde görevlendirilmiştir. Ayrıca şerʻî mahkemelerde yargılama ve denetleme sırasında kadıya yardımcı olan bilirkişi heyetindeki “Şühûdü’l-hâl”de de görev yapıyorlardı.
Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları, evlenme , boşanma, kısas, alım-satım, ihtida , vasî tayini ve daha birçok önemli davanın görülmesinde mahkeme şuhûdu’l-hâlinde, yani bilirkişi heyetinde görev almıştır. Sadece kendileriyle ilgili olanlarda değil diğer tüm davalarda bilirkişi heyetinin ilk sırasında yer almaları, seyyidlerin toplumun her kesimiyle ilgilendiğini göstermektedir. Nakîbü’l-eşrâf ve Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarına Müslümanların akaidindeki eksik ve yanlış noktaları düzeltme ve ibadetler konusunda onları teşvik etme gibi görevler de yüklenmiştir. Soy yönünden Hz. Peygamber’in vârisleri olan seyyidlerin ilim, irfan ve amel noktasında Hz. Peygamber’in takipçileri olmaları beklenmiştir. Özellikle Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının halkı irşad edecek düzeyde iyi bir eğitim aldıkları açıkça ortadadır.
Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları gördükleri bu vazifelerin yanında bulundukları bölgelerde oldukça önemli toplumsal bir konuma da sahipti. Örneğin Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları ile seyyidlerin köy ihtiyar meclisinde yer almaları Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının toplum içerisindeki saygın konumunu göstermektedir. Vilayette ilhâd eden birisi olduğu zaman mülhid olanla beraber bölgenin ileri gelenleri, kadısı ve Nakîbü’l-eşraf Kaymakamı Dersaadet’e çağırılarak tanık olarak dinlenirdi.
Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları, nakîblik vasfına uygun, halkın itibar ettiği ve sözü geçen seyyid aileleri arasından seçilmiştir. Göreve kabul edilenler genelde çok uzun süre bu vazifede kalmışlar, ancak haklarında bir şikâyet olduğunda yapılan tahkikat neticesinde görevlerinden alınmışlardır. Trabzon Vilayeti’nde Osmanlı Devleti hâkimiyeti süresince bir ailenin üç nesil boyunca görevlendirildiği görülmektedir. Seyyid Zeynelabidin Efendi, oğlu Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi ve onun da oğlu Seyyid Hasan Zeyneddin Efendi Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı olarak uzun yıllar görev yapmışlardır.
Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarına vakıf gelirlerinden maaş tahsis edilmiştir. Trabzon Müftüsü ve Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı İmadüddin Efendi’ye Trabzon’daki Gülbahar Sultan Vakfı’nın imamet, cüzhan, devirhan, ihlâshan ve Yasinhân cihetleri verilmiştir. Aslında vakfın bu tevcihatı daha öncesinde İmadüddin Efendi’nin babası Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Zeynelabidin Efendi’nin uhdesindedir. Onun vefatıyla mezkûr cihetler evladı İmadüddin Efendi’ye intikal etmiştir.
Trabzon Nakîbüleşraf Kaymakamı Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi, seçimlerde Trabzon mebusu olmuş, meclis-i mebusanda vefatına kadar milletvekilliği görevini sürdürmüştür. Vefatından sonra Nakîbü’l-eşraf kaymakamlığı, oğlu Seyyid Hasan Zeyneddin Efendi’ye tevcih edilmiştir.
Kısaca özetlemek gerekirse, ilmiye sınıfına mensup ve seyyidler arasından seçilen Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının; kadılık, müftülük, hatiplik, müderrislik, İmâm Hatiplik, mahkemelerde bilirkişilik, türbedarlık, cüzhanlık, devirhanlık, ihlashanlık ve yasinhanlık görevleri bulunduğu gibi Nakîbü’l-eşrâfı temsil etmeleri bakımından seyyidlerle ilgili gerekli denetim ve teftişleri yapma yetkileri de bulunmaktadır.
Maaşları: Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının vakıflardan desteklendikleri, hatta bazı vakıfların tevliyetinde bulundukları bilinmektedir. Ayrıca Evkâf hazinesinden de kendilerine maaş tahsis edilmiştir. Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarına zaman zaman ilmiye tahsisatından veya muhtacîn tertibinden de maaş bağlanmıştır.
Seçimi ve Atanmaları: Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının atamaları, Nakîbü’l-eşrâf’ın arzı üzerine sadrazam buyuruldusuyla yapılmaktaydı. Kaymakamların atama menşûrları görev yapacakları kazanın Şerʻiyye Sicili’ne kaydedildikten sonra atama işlemi resmiyet kazanmaktaydı. Merkezdeki Nakîbü’l-eşrâf, Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının isimlerini, tayin edildikleri tarihi, vilâyet veya sancak bilgilerini, atamalarının tevcih veya ibkâ mı olduğunu gösteren defterler tutarlardı. Zira Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları görevlerini güzel bir şekilde sürdürdükleri takdirde her yıl ibkâ fermanı düzenlenerek görev süreleri uzatılırdı. Vilayet, sancak veya kazaya Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı atanabilmesi için o yerde belli bir seyyid veya şerif yoğunluğunun olması gerekmekteydi. Bazen yoğunluğa göre birkaç kazaya tek Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı atandığı da oluyordu.
Trabzon vilayet merkezine, Gümüşhane ve Giresun sancaklarına Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı atanmıştır. Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının haklarında şikâyet olmadığı sürece vefatlarına kadar görevlerini sürdürmüşlerdir.
Cezalandırılmaları: Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının suçları sabit olduğunda cezalandırılmalarından çekinilmezdi. Suçu sabit olan Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları görevden azledilip gerektiğinde sürgüne gönderilirdi. Bazen de ıslah-ı nefs ettiği belirtilenlerin affedilerek tekrar eski görevlerine iade edildikleri de olmuştur. Bazı Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlarının haklarındaki şikâyetlerle görevlerinden azledildikleri ve sürgüne gönderildikleri görülmektedir.
Trabzon ve Trabzon’a bağlı sancak ve kazalardaki Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamları hakkında da bazı şikâyetler vâki olmuştur. Örneğin, Trabzon Vilayeti Giresun Kazası Nakībü’l-eşrâf Kaymakamı Mehmed Nuri Efendi’nin uygunsuz hareket ve davranışlarından dolayı azliyle yerine Seyyid Hafız Ali Efendi tayin edilmiştir. Trabzon Vilâyeti’nde Gümüşhane Sancağı Nakībü’l-eşrâf Kaymakamı Hüseyin Hüsnü Efendi’nin bu görevde ibkāsı gayr-ı câiz görülerek yerine kardeşi Ali Rıza Efendi seçilmiştir.
Trabzon Vilayetinde Görev Yapan Nakîbüleşrâf Kaymakamları
Sıra No Vilayet/Sancak/
Kaza Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamın İsmi Tayin Tarihi
1 Trabzon Seyyid İsmail Efendi 1173 (1759)
2 Trabzon Seyyid Hüseyin Efendi 1224 (1809)
3 Trabzon Seyyid Zeynelabidin Efendi 29 Zilhicce 1272
(31 Ağustos 1856)
4 Trabzon Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi
(Seyyid Zeynelabidin Efendi’nin oğlu) 15 Cemâziyelevvel 1301
(13 Mart 1884)
5 Trabzon Seyyid Hasan Zeyneddin Efendi (Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi’nin oğlu) 21 Rebîülevvel 1329 (22 Mart 1911)

Sıra No Vilayet/Sancak/
Kaza Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamın İsmi Tayin Tarihi
1 Trabzon Vilayeti Giresun Kazası Müftüzâde Mehmed Nuri Efendi 22 Zilhicce 1304
(11 Eylül 1887)
2 Trabzon Vilayeti Giresun Kazası Seyyid Hafız Ali Efendi
(Müftüzâde Mehmed Nuri Efendi’nin oğlu) 15 Rebîülevvel 1327 (6 Nisan 1909)

Sıra No Vilayet/Sancak/
Kaza Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamın İsmi Tayin Tarihi
1 Trabzon Vilayeti Gümüşhane Sancağı Torul Kazası Seyyid Sadullah Efendi
15 Muharrem 1268
(10 Kasım 1851)
2 Trabzon Vilayeti Gümüşhane Sancağı Sadullah Fehmi Efendi
26 Safer 1308
(11 Ekim 1890)
3 Trabzon Vilayeti Gümüşhane Sancağı Hüseyin Hüsnü Efendi
(Sadullah Fehmi Efendi’nin oğlu) 23 Şaban 1310
(12 Mart 1893)
4 Trabzon Vilayeti Gümüşhane Sancağı Ali Rıza Efendi
(Hüseyin Hüsnü Efendi’nin kardeşi) 5 Muharrem 1315
(6 Haziran 1897)
6- Trabzon Vilayeti’ndeki Meşhur Seyyid Ailelerinden Trabzon Müftüsü ve Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamı Seyyid Mahmud İmâdüddin Efendi (1845-1910 ):
Ailesi ve Doğumu
Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi, H. 1261 (1845) yılında Trabzon’da dünyaya gelmiştir. Babası ulemdan Trabzon müftüsü ve Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Zeynelabidin Efendi’dir. Zeynelabidin Efendi, 31 Ağustos 1856 (29 Zilhicce 1272) tarihinde Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlığına atanmış, müftülük görevi ile birlikte vefatına kadar Trabzon’daki Gülbahar Sultan Vakfının imamet ve cüzhanlık görevlerini de yürütmüştür.
Tahsil ve Hizmet Hayatı
Trabzon’da hâfızlığını ve ilk eğitimini tamamlayan İmadüddin Efendi, 13 Kasım 1884 tarihinde 320 kuruş maaşla Trabzon Askeri Rüşdiyesi Osmanlıca Muallimliğine tayin edilmiştir. 13 Mart 1884 tarihinde babası Zeynelabidin Efendi’nin vefatıyla Trabzon’daki Gülbahar Sultan Vakfının imamet, cüzhan, devirhan, İhlâshan ve Yasinhan cihetleri ile birlikte Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlığı kendisine tevcih olunmuştur.
İmadüddin Efendi, muallimlik görevini devam ettirirken 20 Ocak 1889 tarinde 593 kuruş maaşla Trabzon Merkez Müftülüğü’ne tayin edilmiş, bu görevi sürdürürken kendisine Edirne pâyesi verilmiştir. Müftülük vazifesi esnasında Gülbahar Sultan Vakfı’nın mütevellisi Mehmet Efendi’nin vefatı üzerine geçici olarak bu vakfın tevliyet cihetini de üstlenmiştir.
Müftülük yaptığı süre zarfında hakkında bazı şikâyetler vuku bulmuş, yapılan tahkikat neticesinde şikâyetlerin kişiler arasındaki husumetten kaynaklandığı ortaya çıkmış ve hakkındaki tüm ithamlardan berat etmiştir. Hatta gösterdiği gayret ve yaptığı hizmetlerden dolayı takdirname ile ödüllendirilmiştir. 5 Nisan 1895 tarihinde İzmir payesi ve 20 Aralık 1899’da üçüncü rütbeden Osmâni nişanı ile taltif edilmiştir. Mayıs 1901 tarihinde kendisine Arapça muallimliği görevi de verilmiştir. 21 Ekim 1901’de Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlığı vazifesi uzatılmış ve hüsnü hizmetine binaen 31 Mayıs 1904 tarihinde üçüncü rütbeden Mecîdi Nişânı ile taltif edilmiştir.
Müftülük ve muallimlik görevini 3 Ağustos 1908 tarihine kadar sürdüren İmadüddin Efendi, 4 Ağustos 1908 tarihinde Trabzon mebusu seçilmiş ve Meclis-i Mebûsanda görev almıştır. Meclisteki görevini vefat tarihi olan 18 Ekim 1910’a kadar sürdürmüştür.
İmadüddin Efendi’nin vefatından sonra oğlu Hasan Zeyneddin Efendi, 22 Mart 1911 tarihinde babasından boş kalan Trabzon Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlığına tayin edilmiştir. Osmanlı Devleti’nde Trabzon vilayeti Nakîbü’l-eşrâf Kaymakamlığı üç nesil boyunca bu aileden devam etmiştir.
7- Trabzon Vilayetindeki Seyyidlerin Hüccetleri
Osmanlı Devleti’nde bir kimsenin seyyidler sınıfına dâhil olabilmesi ve tanınan imtiyazlardan yararlanabilmesi için Nakîbü’l-eşrâf’ın huzurunda şahitlerle seyyidliğini ispatlaması gerekirdi. Nakîbü’l-eşrâf’ın seyyidlik veya şeriflik iddiasının kabulünde iki temel şartı vardır: Birincisi şahitlerin o kişinin seyyidliğini doğrulaması,ikincisi de aile üyelerinin ellerinde önceki Nakîbü’l-eşrâfların verdiği seyyidlik hüccetinin bulunmasıydı.
Delil, burhan, sened manalarına gelen hüccet, şerʻî mahkemeler tarafından verilen, ilamdan farklı olan ve kadı huzurunda iki tarafın anlaşmaya vardıklarına dair kadının tasdikini gösterir belgedir. Seyyidlik hücceti ise bizzat Nakîbü’l-eşrâf tarafından düzenlenir ve ihtiyaç ânında ibraz edilirdi. Seyyidlere vergi konusunda sağlanan imtiyazlardan dolayı bazen yerel idarecilerle sıkıntıların yaşandığı oluyordu. Bu durumda seyyidlik hücceti yerel yöneticilerin vergi konusundaki baskısında delil olarak kullanılmaktaydı.
Trabzon Seyyidlerine Ait Siyâdet Hüccetleri: Nakîbüleşrâf Defterleri incelendiğinde Nakîbü’l-eşrâf Muhammed Muhterem Efendi döneminden Nakîbü’l-eşrâf Cafer Efendi dönemine kadarki süreçte H. 942/(1535–36)-1149/(1736–37) yılları arasında Trabzon Vilayetinde 109 seyyidin Nakîbü’l-eşrâflığa müraccat ederek siyâdet hücceti aldığı görülmektedir.
Trabzon Vilayeti Habsamana/Ordu Kazasından Bir Siyâdet Hücceti Örneği:
Seyyid Ahmed oğlu Seyyid Ali ve Seyyid Halil oğlu Seyyid Kutbeddin’e verilen seyyidlik hücceti suretinin tercümesi:
“Muarrifzâde diye bilinen fahrü’l-müderrisîn Mevlânâ Mehmed Efendi’nin talebelerinden Himmet oğlu Şaban Çelebi ve Melik Fahreddin Medresesi’nden ma’zûl Mehmed oğlu Mevlânâ Abdullah ve Habsamana [Ordu] kazasından ma’zûl Yusuf oğlu Mevlânâ Ahmed ve Akçakale kazasından ma’zûl Hasan oğlu Mevlânâ Receb’in haber vermeleriyle; Habsamana kazasından Seyyid Resul oğlu Seyyid Ahmed’in oğlu Seyyid Ali’nin ve Seyyid Mustafa oğlu Seyyid Halil’in öz oğlu Seyyid Kutbeddin’in siyâdetleri ortaya çıkmış ve kesinleşmiştir. Onların seyyidliği toplum içinde bilinmektedir ve Peygamber soyuna mensûbiyetlerinde de şüphe yoktur. Bunun üzerine belgenin (seyyidlik hüccetinin) üzerinde onayı bulunan Efendimiz bu kişilerin diğer seyyid ve şerifler gibi başlarına alâmet koymalarına izin vermiştir. Seyyidlikleri sebebiyle herkes tarafından onlara saygı gösterilmesi ve hürmet edilmesi gereklidir. Bu siyâdet hücceti Zilhicce ayının başlarında 984 tarihinde yazılmıştır.
Şahitler: Yukarıda adı geçenler [Es-Seyyid Hasan bin es-Seyyid Pîr Gâib, es-Seyyid Ferruh bin es-Seyyid Mehmed, es-Seyyid Halil bin es-Seyyid Mehmed, es-Seyyid Muhsin bin es-Seyyid Haşim.]”
8- Trabzon Vilayetindeki Seyyidlerin Teftişleri
İstanbul Müftülüğü Meşihat Arşivi’nde 8 adet Nakîbü’l-eşrâf Teftiş Defteri bulunmaktadır. Osmanlı devleti’nde Nakîbü’l-eşrâflar tarafından belli aralıklarla muhtelif bölgelerde seyyidlerin teftişi yapılmış, bu teftişler esnasında seyyidliği sahih olmayanlar tespit edilmiş ve seyyidlikten men edilmiştir. Seyyidliği sahih olanların isimlerinin kenarına siyah veya kırmızı mürekkeple “görülmüştür” ibaresi yazılmıştır.
Anadolu ve Rumelideki vilayet, sancak ve kazaların birçoğunda teftiş yapılmış ve müteseyyidler tespit edilmiştir. Bu teftiş defterleri incelendiğinde Halep vilayeti başta olmak üzere Sivas, Amasya, Çorum, Yozgat ve Tokat bölgelerinde müteseyyidlerin daha yoğun olduğu görülmüştür. Trabzon vilayeti ile Rize, Gümüşhane ve Ordu kazalarına ait teftiş defterleri bulunmamaktadır. Giresun kazasına ait teftiş defteri bulunmakla birlikte bu defter içerisinde tespit edilmiş bir müteseyyid kaydına rastlanılmamıştır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, Nakîbü’l-eşrâf defter ve belgelerinin tamamı günümüze kadar ulaşmamıştır. Ancak mevcut defterler içerisinde Trabzon vilayetine ait hiçbir teftişin olmaması buralarda müteseyyidlerin bulunmadığını –bulunsa bile sayıca çok az olduğunu- ve seyyidlik gibi yüce bir müessesenin bu bölgelerde istismar edilmediğini göstermektedir.
9- Trabzon Seyyidleri: Sosyal Yaşantıları, Evlilik ve Terekeleri
Kadı Defteri, Kadı Sicilleri, Zabt-ı Vekayi olarak da isimlendirilen Şerʻiyye Sicilleri; devlet yapısını en güvenilir biçimde ortaya koyan dinî, hukukî, iktisadî ve içtimâî konulardaki birçok vesikayı ihtiva etmektedir.
Şerʻiyye Sicilleri’nde, toplumun bir parçası olan seyyidler hakkında da birçok kayıt bulunmaktadır. Seyyidlerin sosyal hayattaki sorunları, yargıya müracaat ettikleri takdirde kadı huzurunda çözülürdü. Seyyidlerin özellikle tezvîc ve tenkîh başta olmak üzere hukuki davaları görülürken İstanbul’da Nakîbü’l-eşrâf, taşrada ise Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları mahkemede hazır bulunurdu. Çünkü seyyidlerin toplum içerisindeki hal ve hareketlerini kontrol etmek, cezayı hak edecekleri bir durum olduğunda bunu tatbik etmek ve hanımların dengi olanlarla evlenmelerini sağlamak Nakîbü’l-eşrâf ve Nakîbü’l-eşrâflar Kaymakamlarının görevleri arasındaydı.
Osmanlı devleti’nde bazı bölgelerde ve dönemlerde seyyidlerin seyyid olmayanlarla evliliği uygun görülmemiştir. Örneğin Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de sâdât-ı kirâm ve şerîfe hatunların gayr-ı şerîf olanlarla evlenmelerine ruhsat verilmemiştir. Ancak Trabzon vilayetindeki seyyide veya şerife hanımların seyyidlerle evlendikleri gibi seyyid olmayanları da tercih ettikleri görülmektedir. Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı ise birçoğunda şahit olarak mahkemede hazır bulunmuştur.
Terekeleri: Osmanlı miras hukukunda ölen kişilerin geride bıraktığı mallara muhallefât denir ve belgelerde ise tereke (terike) veya metrûkat ifadeleri kullanılır. Ölen kişinin geride bıraktığı eşyaları tespit edip mirasçıları arasında taksimini yapmak kadıların görevlerindendir.
Trabzon seyyidlerinin terekelerinde başlarına sarındıkları “yeşil sarık” ve giydikleri “yeşil çukalar” yazılmıştır. Medîne-i Trabzon mahallâtından Babızağanos Mahallesi sâkinlerinden iken bundan akdem fevt olan Hâtuniye Evkâfı Kâtibi es-Seyyid Süleyman ibni Hüseyin Efendi’nin terekesinde yeşil sarık ve yeşil çuka tespit edilmiştir. Ayrıca terekede prensip olarak eğer varsa ilk olarak Kurân-ı Kerîm ve kitaplar yazılırdı. Seyyidlerin terekelerinde Kurân-ı kerîmden hemen sonra yeşil sarığın yazılması dikkat çekmektedir.
SONUÇ
Osmanlı Devleti’nde Yıldırım Bâyezid döneminde h.802/m.1400 yılında Nâzır-ı Sâdât ismiyle tesis edilen Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi, merkezde/Dersaadet’te Nakîbü’l-eşrâf, taşrada ise Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları vasıtasıyla idare edilmiştir. Vilayet, sancak ve kazalardaki seyyid yoğunluğuna göre kaymakam sayısı artırılmış ve zaman zaman teftişler yapılmıştır. Trabzon vilayetinde yapılan teftişler esnasında seyyidler, Nakîbü’l-eşrâftan aldıkları siyâdet hüccetlerini göstermek suretiyle Hz. Peygamber’in soyuna mensup olduklarını ispat etmişlerdir. Meşihat Arşivi’ndeki Nakîbü’l-eşrâf defterlerinde yapılan araştırma sonucunda, Trabzon vilayetinde H. 942/(1535–36)-1149/(1736–37) yılları arasında Nakîbü’leşraflardan seyyidlik hücceti alan 109 Seyyid/Şerif tespit edilmiştir. Herhangi bir müteseyyid kaydına da rastlanılmamıştır. Ayrıca Trabzon merkez vilayeti, Gümüşhane ve Giresun kazalarında seyyid kayıtları tespit edilmesine rağmen Rize bölgesine ait hiçbir seyyid kaydına rastlanılmamıştır.
Trabzon Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının sadece soy olarak değil ilim, irfan noktasında da Hz. Peygamber’in vârisleri olmaları Meşihat Arşivi’ndeki Tercüme-i Hal dosyalarındaki belgelerde açıkça görülmüştür. Ayrıca Nakîbü’l-eşrâf kaymakamları, bu görevlerinin yanı sıra müftülük, vakıf tevliyeti, cüzhanlık ve şeyhlik gibi vazifeleri üstlenmeleri bulundukları bölgelerde oldukça aktif olduklarını göstermektedir. Trabzon Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi, Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlığı görevinin yanı sıra Trabzon müftülüğü ve Gülbahar Sultan vakfının tevliyet vazifesini de üstlenmesi bunun açık bir delilidir.
Seyyidlere her ne kadar ictimâî ve iktisâdî alanda bir takım imtiyazlar tanınsa da hukukî alanda hiçbir ayrıcalığın gösterilmemesi, bu müessesenin istismar edilmesini engellenmiştir. Trabzon Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Mahmud İmadüddin Efendi hakkında vuku bulan şikâyetler üzerine gerekli tahkikatın yapılması, Trabzon Vilayeti Giresun kazası Nakîbü’l-eşrâf kaymakamı Seyyid Mehmed Nuri Efendi’nin uygunsuz davranışları sebebiyle görevinden azl edilmesi, Osmanlı topraklarında soy, nesep ya da makam noktasında hukuki bir ayrıcalığın olmadığını göstermiştir.
Trabzon Şeriyye Sicillerine göre Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının mahkemelerde bir nevi bilirkişi heyeti olan “Şuhudü’l-hal” de görevli olmaları, onların sadece seyyidlerin işleriyle değil, diğer davalara da nezaret etmek suretiyle tüm halkın maddi manevi sıkıntılarından haberdar olduklarını göstermiştir.
Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının cemaatle beraber yağmur duası yapmaları, hastalık ve doğal afetlerde birlikte namaz kılıp dua etmeleri, savaşta orduya manevi destek sağlamaları, halk arasında tefrika ve fitne tohumlarını yok ederek kardeşlik bağlarını güçlendirmeleri, onların İslam medeniyetinin mimarları ve öncüleri olduklarını ortaya koymuştur. Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının Hz. Peygamber’in soyuna mensup olanları “Emânet-i Kübrâ” addedip seyyidlere her hususta destek olmaları, bölgede seyyidlerin çare kapısı ve zor durumlarında avukatları olmalarını sağlamıştır.
Osmanlı devleti’nin bazı bölgelerinde seyyidlerin seyyid olmayanlarla evliliği uygun görülmemiştir. Fakat Trabzon Şeriyye Sicillerindeki tezvîc ve tenkîh kayıtları incelendiğinde seyyide veya şerife hanımların, seyyidlerle evlendikleri gibi seyyid olmayanları da tercih ettikleri görülmektedir.
Trabzon seyyidlerinin terekelerinde başlarına sardıkları “yeşil sarık”ın terekede yazılmış olması hatta terekede ilk sıralarda yazılması da önem arz etmektedir.
Son olarak ekler bölümünde, Trabzon Vilayetindeki seyyid ve şeriflerin çizelgesi, Trabzon Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının atamaları ve Nakîbü’l-eşrâf kaymakamlarının yaptıkları teftişler, Nakîbü’l-eşrâflık Müessesinin Trabzon Vilayetindeki işlevlerini ve bölgede yaşayan seyyid sayısı ile ilgili istatistikî bilgi vermesi açısından oldukça önemlidir.

KAYNAKÇA:
ARŞİV KAYNAKLARI
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), A.DVN, nr. 1/13.
BOA, Ayn. Def. nr. 408, s. 62, 24/Z/1263-3/A/1847.
BOA, İ. MSM, nr. 15/327, 9/Ş/1264-10/T/1848.
BOA, A. MKT, nr. 99/98, 24/Z/1263-23/Ke/1847.
BOA, A, MKT.UM. 331/15; 336/95; 337/31; 336/95; 83/39; 250/4.
BOA, DH. TMIK. S. 49/47; S. 51/66.
BOA, DH. MKT. 1335/103a; 1438/37; 2738/19; 2708/46
BOA, İbnülemin, Ensâb, nr. 658.
BOA, İrade, Dâhiliye, nr. 33936.
BOA, İE.DH , 3/ 240, 19/C/1031.
BOA, C..ADL, 46/ 2788, 23/L/1233; 1035.
BOA, C..DH., 270/ 13471, 19/R/1236.; 28/ 1398, 16/L/1204.
BOA, EO., 782/58602, 5/Z/1313.
BOA, C..ZB., 68/ 3395, 21/Ra/1248.
BOA, BEO, 2932/219870; 595/44583; 1442/108112; 4235/317577; 2797/209714.
BOA, DH.UMVM, 96/13.
BOA, İ..AZN., 61/1323.
BOA, BEO, 425/31813.
BOA, Y.A.HUS., 300/30.
BOA, Y.PRK.A., 9/31.
BOA, TS.MA.d., 1195; 1172, 1170.
BOA, EV. D., 14677, 21590, 21706.
BOA, Y..PRK.AZJ., 51/78.
BOA, İ..TAL., 196/1317; 333/1322.
BOA, DH.SAİDd., 164/313.
Kütahya Şeriyye Sicilleri (KŞS), defter nr. 23, kayıt nr. 247.
KSŞ, nr. 1, s. 884.
İstanbul Müftülüğü Meşîhat Arşivi (MŞH), Nakîbü’l-eşrâf Defterleri, I. Bölüm, Genel nr. 68-106, özel nr. 1-39.
MŞH, I.Bölüm defter nr. 101 ve 103.
MŞH, Sicill-i Ahvâl Dosyaları (SAİD), nr. 172/22, orijinal kayıt nr. 2435.
MŞH, EO, 1279/106; 1730/ 85; 1665/65/1; 1482/ 64/2; 1701/ 55; 1224/ 98.
İstanbul Müftülüğü Şeriyye Sicilleri Arşivi (ŞSA), İstanbul Kadılığı, sicil nr. 97, s. 85a.
ŞSA, İstanbul kadılığı, sicil nr.154, vr. 20b.
ŞSA, İstanbul Kadılığı, sicil nr. 334, s.128, vr. 355.
Sivas Şer’iyye Sicilleri (SŞS), nr. 1, s.353.
Trabzon Şeriyye Sicilleri (TŞS), defter nr. 1924/110, sayfa nr. 29b.
TŞS, defter nr. 1909, belge nr. 365, 444, 440, 230, 365, 545, 248, 313, 444, 578.
TŞS, defter nr. 1924/110, sayfa nr. 2b, 6b, 14a, 22b, 29b, 36a.
TŞS, defter nr. 1964/150, belge nr. 123.
TŞS, defter nr. 2093/279, kayıt nr. 176.
TŞS, defter nr. 1951/137, belge nr. 85.

B. YAZILI KAYNAKLAR
Ağca, Sevgi: “Surre-i Humâyûn Geleneği”, Surre-i Humâyûn, İ.B.B. Kültür Yay., İstanbul 2004, ss. 29-39.
Ahmet Rıfat Efendi: Devhatü’n-Nukabâ, Karahisari Esad Efendi Matbaası, İstanbul, 1283.
Albayrak, Sadık: Son Devir Osmanlı Uleması, İBB Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yayınları, 1996, C. II, s. 324.
Atalar, Münir: Osmanlı Devleti’nde Surre-i Humâyûn ve Surre Alayları, DİB. Yay. Ankara, 1991, s.14.
Asım Efendi: Kâmus Tercümesi, I-IV, İstanbul, t.y., I/626
Aynî, M. Ali: Hacı Bayram Veli, İstanbul, 1334, s.111-112.
Barkan, Ömer Lütfi: “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I, İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler,” Vakıflar Dergisi, S. II, Ankara, 1942, ss. 279-304.
……………………., Kolonizatör Türk Dervişleri, Hamle Basın Yayın, İstanbul,

Buzpınar, Şit Tufan: “Nakîbü’l-Eşrâf”, DİA, c. XXXII, İstanbul, 2006, ss. 322-324.

Dâvûdî, Seyyid Ahmed bin.
Ali el-Hasenî: Umdetü’t-Tâlib fî Ensâbi Âl-i Ebî Tâlib, (Thk.: Nezzar Rıda), Beyrut.
Devellioğlu, Ferid: Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, 1986.
Düzdağ, M. Ertuğrul: Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi Fetvâları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, İstanbul, 1983.
Ebussuûd Efendi: Fetevâ-yı Ebussuûd, Beyazıd Kütb., nr. 3756, nr. 2757.
……………….., Mecmûatü’l-Fetâvâ, Müst.: Veli b. Yusuf, İstanbul Müftülüğü Kütüphanesi, nr. 178.
Fidan Serdal, Kamil Şahin,
Fikret Çelik: “Osmanlı Modernleşmesinin Temel Olgularından Biri: Bürokrasi Osmanlı Modernleşmesinde Bürokrasinin Etkinliği ve Önemi”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Mayıs 2011, Sayı:23, ss.113-128, s.116.
Feridun Ahmed Bey: Münşeatü’s-Selâtin, İstanbul, 1264, c. I, s. 51
Fîrûzâbâdî,
Mecdüddin
Muhammed b.
Yakub eş-Şîrâzî (817/1414): Kamûsü’l-Muhit, Dımeşk, Mektebetü’n-Nur, trs., I/304
Gedikli, Fatih: “Osmanlı Hukuk Tarihi Kaynağı Olarak Şeriyye Sicilleri”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, C. 3, S. 5, 2005, ss. 187-213, s. 187.
Genca, Elif: “Osmanlı Hukukunda Vakıfların Denetimi, Evkaf-ı Hümayun Nezareti”, İÜHFM, C. LXXII, S. 1, s. 531-554, 2014, s. 534.

Hasan, Hasan İbrahim: Siyâsi, Dinî, Kültürel, Sosyal İslam Tarihi, (Trc. Komisyon), Kayıhan Yay., İstanbul, 1988, c. III, s. 35-39 ve c. IV, s. 68-74
Heytemi, İbn Hacer: El-Fetevâ el-Hadisiyye, Kahire, 1989, s.168.

Hırzü’l-Mülûk: “Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar”, Haz.: Yaşar Yücel, Ankara, 1988.
Işık, Ayhan: Meşihat Arşivi Belgeleri Işığında Seyyidler ve Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2013.
………………….., “Osmanlı’da Nakîbü’l-Eşrâflık Müessesesi ve Nakîbü’l-Eşrâf Defterleri” İnsanlığın Tükenmeyen Ümidi Peygamberimize, Din ve Hayat Dergisi, TDV Yayınları, İstanbul, 2007, ss. 85-91
………………….., “Osmanlı Devletinde Nakîbü’l-eşrâflık Müessesesi ve Meşîhat Arşivindeki Nakîbü’l-eşrâf Defterleri”, Alevilik Araştırmaları Dergisi, S. 8, Aralık 2014, ss. 213-286.
İbn Manzur: Lisânü’l-Arab, c. III, thk.: Mahmud Hâtır, Beyrut, 1413/1992.
İbn Kesîr, Ebu’l-Fidâ
İsmail b.Ömer ed-Dımeşkî
(774/1372): El-Bidâye ve’n-Nihâye (Thk. A. El-Lâdki-M. Beydûn), Beyrut, 1996, X/703)
İbn Haldun, Ebu Zeyd
Veliyyüddin Abdurrahman
b. Muhammed İbn Haldun: Mukaddime, (Haz. Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982, I/356.

İbn Haldun, Abdurrahman
b. Muhammed b. Haldun
el-Hadramî,: Tarihu ibn Haldûn, Beyrut, 1971, I/78.
İbn Ebi Bekr, Muhammed
b. Ebi bekr b. Abdilkadir
er-Râzî (313/925): Muhtâru’s-Sıhah, (thk. Mahmut Hâtır), Beyrut, 1415/1995, I/134
İbn Manzur: Lisânü’l-Arab, c. III, thk.: Mahmud Hâtır, Beyrut, 1413/1992.
İnalcık, Halil: “Osmanlı’da Raiyyet Rusumu”, Osmanlı İmparatorluğu : Toplum ve Ekonomi Üzerinde Arşiv Çalışmaları, İncelemeler, Eren Yayıncılık, İstanbul, 1993.
Kahraman, Seyyid Ali: “Surre-i Hümâyûn”, Surre-i Hümâyûn, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Yay., İstanbul, 2008, ss. 15-27.
Kılıç, Rüya: Osmanlı’da Seyyidler ve Şerifler, İstanbul, 2005
Kitâbü Mesâlîhi’l-Müslimîn
ve Menâfii’l-Mü’minîn: Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, Haz.: Yaşar Yücel, Ankara, 1988.
Köprülü, M. Fuad: Anadolu’da İslâmiyet, Haz.: Metin Ergun, Akçağ Yay., Ankara, 2005.
Kraelitz, Friedrich Von: “İlk Osmanlı Padişahlarının İsdâr Etmiş Oldukları Bazı Beratlar,” Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası (TOEM), İstanbul, 1332, Yıl 5, s.244-246.
Kütükoğlu, Mübahat S.: Osmanlı Belgelerinin Dili (Diplomatik), Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı, İstanbul, 1998.
……………….., Lütfi Paşa Âsafnâmesi, “Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan”, İstanbul, 1991.
Muhammed b. Ahmed
El-Ezherî (370/980): Tehzîbü’l-Lüga, (thk. Ahmed Abdülalim el-Berdûnî-Abdüsselâm Muhammed Harun), Mısır 1384/1964, XIII/35;
Oğuz, Mustafa ve
Ahmet Akgündüz: “Hüccet”, DİA, C. 1, s.446.

Öz, Mustafa: “Ehl-i Beyt”, DİA, c. X, İstanbul, 1994, ss. 498-501.
Özkaya, Yücel: 18. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplumsal Yaşantısı, Kültür Bakanlığı, Ankara, 1985, s. 239-240.
Özcan, Tahsin: “Muhallefât”, DİA, 2005, C. 30, s. 406.
Poole, S. Lane: Düvel-i İslamiye, (Trc.: Halil Edhem ), Milli Matbaa, İstanbul 1927.
Rene Basset: “İdrîsiler”, İA, C. V/II, İstanbul, 1968, s. 937
Rezûk, Muhammed: “İdrîsîler”, DİA, İstanbul, 2000, c. XXI, s. 495
Sarıcık, Murat: Osmanlı İmparatorluğu’nda Nakîbü’l-Eşrâflık Müessesesi, TTT Yay., Ankara, 2003.
Sertoğlu, Midhat: Osmanlı Tarih Lügati, İstanbul, 1986, s. 212.
S. Pulaha-Y. Yücel: Kanunnâme-i Cedid, I. Selim Kanunnamesi (1512-1520) ve XVI. Yüzyılın İkinci Yarısının Kimi Kanunları, Ankara, 1988, s. 43, 45.
Şemseddin Sâmi: Kâmûs-ı Türkî, C. I-II, İstanbul, 1318, I/548
Türer, Osman: Batı’nın İslâm’ı Tanımasında Tasavvufun Rolü-Tanımı, Kaynakları ve Tesirleriyle Tasavvuf, (Haz. Coşkun Yılmaz), İstanbul, 1991, s. 143.
Uyar, Gülgûn: Ehl-i Beyt/İslâm Tarihinde Âl-i Fatıma Evladı, Gelenek Yay., İstanbul, 2004.
……………., “Hz. Muhammed’in Ehl-i Beyt’i”, Osmanlı Devleti’nde Ehl-i Beyt Sevgisi, Nefes Yay., İstanbul, 2008, ss. 9-43.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı: Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara, 1988, s.162.
……………., Mekke-i Mükerreme Emirleri, Ankara, 1984, s.23.
Zebîdî, Ebu’l-Feyz
Seyyid Muhammed
el-Hüseynî el-Vâsitî
el-Hanefî (1205/1790): Tâcü’l-arûs min Cevâhiri’l-Kamûs, Beyrut, Darü’l-fikr, 1307, II/384.

Zorlu, Tülay: “Trabzon Gülbahar Hatun ve Emir Mehmet Türbeleri”, Vakıflar Dergisi, Haziran 2011, S. 35, ss. 215-234, s. 214.
TRABZON SEYYİDLERİ
Sıra No Bölge Defter ve Sayfa No SEYYİDLERİN İSİMLERİ
GİRESUN 68/9b Seyyid Çerâğ bin Seyyid Mûsâ el-Giresûnî [Giresun] Şuhûd: Menteşe bin Hamza ve Ramazan bin Kâsım.
GİRESUN 68/13 a Seyyid Ramazan bin Seyyid Yûsuf el-Giresûnî [Giresun] Şuhûd: Abbâs bin Zâhid el-kâdî ve Receb bin Hasan.
GİRESUN 68/17a Seyyid Yûsuf bin Seyyid Mehmed el-Giresûnî [Giresun] Şuhûd: Muhammed bin Halîl, Hızır bin Ali.
GİRESUN 68/17b Seyyid Hasan bin Seyyid Hüseyin bin Seyyid Kâsım el-Giresûnî [Giresun] Şuhûd: Himmet bin Çıtak, Şeyh Ahmed bin Ya‘kûb.
ORDU 99/59b Seyyid Mehmed bin Seyyid Ahmed bin Seyyid Ali bin Seyyid Mehmed bin Seyyid Mustafa bin Seyyid Sirac min Hapsamana ve mebnahu hüccetü ibni ibni ammi ceddihi Seyyid Nasuh bin Musa min Yahya Efendi [Hapsamana-Ordu].
Fî Rebîülâhir sene 1021
GİRESUN 99/4a Seyyid Çerağ bin Seyyid Musa el-Giresunî [Giresun].
GİRESUN 99/4b Seyyid Hasan bin Seyyid Hüseyin bin Seyyid Kasım el-Giresunî [Giresun]
GİRESUN 99/5b Seyyid Ramazan bin Seyyid Yusuf el-Giresûnî [Giresun]
GİRESUN 99/10a Seyyid Yusuf bin Seyyid Mehmed el-Giresûnî [Giresun].
GİRESUN 99/24a Seyyid Ahmed bin Seyyid Murad bin Seyyid Mahmud bin Seyyid Mahmud bin Seyyid Sa’di el-Giresûni el-Yağmurcuvî [Giresun]. Sene 94
GİRESUN 99/25a Seyyid Hüseyin bin Seyyid İbrahim bin Seyyid Himmet bin Seyyid Hüseyin el Giresûnî [Giresun]. Receb sene 994
GİRESUN 99/27b Seyyid Mahmud bin Seyyid Murad bin Seyyid Mahmud bin Seyyid Seydi eş-şehîr bi evlad-ı Uzun Zekeriyya el-Giresûnî [Giresun]. Fî Zilkâde sene 93.
GİRESUN 99/27b Seyyid Mehmed bin Seyyid Murad bin Seyyid Mahmud El-Yağmurcuvî el-Giresûnî [Giresun]. Fî Zilkâde sene 93.
GİRESUN 99/27b Seyyid Himmet bin Seyyid İbrâhim bin Seyyid Himmet bin Seyyid Hüseyin el-Giresûnî [Giresun]. Fî Receb sene 993.
GİRESUN 99/37a Seyyid Ali bin Seyyid Mehmed bin Seyyid Ramazan bin Seyyid Yusuf min Giresun ve mebnâhu hüccetü ceddihi min Muhterem Efendi [Giresun]. Fî Muharrem sen 99
GİRESUN 99/39b Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Osman bin es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Yusuf min kasaba-i Giresun ve mebnâhu hüccetü eb ceddihi Yusuf el-mezbûr min Muhterem Efendi. Fî Rebîülevvel sene 96
GİRESUN 99/43b Seyyid Himmet bin Seyyid Aydın bin Seyyid Mehmed min Giresun ve mebnâhu vucudu ismi ceddihi fî defter-i Muhterem Efendi. Fî Rebiülâhir sene 1003
GİRESUN 99/43b Seyyid Yusuf bin Seyyid Sulu bin Seyyid Mehmed bin Seyyid Musa bin Seyyid Habib Dede min Giresun ve mebnâhu hüccetü ceddihi min Muhterem Efendi [Giresun]. Fî Safer sene 1002
GİRESUN 99/48a Seyyid Habib bin Seyyid Mehmed bin Şerife Cennet bint-i Seyyid Yusuf bin Seyyid Mehmed min Giresun ve mebnâhu hüccetü ibni ammihi Seyyid Ahmed bin Ramazan bin Şerife Cennet bint-i Seyyid Yusuf el-mezbûr min Yahya Efendi ve vucudihi fî defter-i Muhterem Efendi. Fî Şevvâl sene 1013
GİRESUN 99/52a Es-Seyyid el-Hac Himmet bin li-Seyyid Aydın bin es-Seyyid Mehmed el-Giresunî ve mebnahu hüccetü ammihi es-Seyyid Yusuf bin es-Seyyid Mehmed min Muhterem Efendi [Giresun]. Fî Şevvâl sene 1015
GİRESUN 99/55b Seyyid Osman bin Seyyid Keramet bin Seyyid Ramazan bin Seyyid Kasım el-Giresunî ve mebnahu vucudu şerefu ibni ammi ebihi fi defter-i Muhterem Efendi
Fî Safer sene 1014
GİRESUN 99/56a Şerfi Ali bin Şerife Gülşah bint-i Seyyid Yusuf bin Seyyid Mehmed el-Giresuni ve mebnahu hüccetü ceddi ebihi Seyyid Yusuf min Muhterem Efendi
Fî Rebîülevvel sene 1020
GİRESUN 99/59b Seyyid Mustafa el-Giresunî bin Seyyid Hüseyin bin Seyyid İbrahim bin Seyyid Himmet bin Seyyid Hüseyin bin Seyyid Himmet ve mebnahu subut-ı şerefu ammihi Seyyid Himmet bin İbrahim fi defter-i Mirzâ Mahdûm [Giresun].
Fî Rebîülâhir sene 1020
GİRESUN 99/60a Seyyid Mustafa bin Seyyid Mehmed bin Seyyide Cennet bint-i Seyyid Yusuf bin Seyyid Mehmed el-Giresunî ve mebnâhû ahîhî min Seyyid Mehmed bin Seyyid Ahmed Efendi Fî Cemâziyelevvel sene 1023
GİRESUN 99/64a Es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Güvendik bin es-Seyyid Yusuf el-Giresunî ve mebnâhû hüccetü amm-i ebîhî es-Seyyid Ramazan min Muhterem Efendi Fî Receb sene [10]29
GİRESUN 99/68b Es-Seyyid Abdünnebi li’s-Seyyid Veli bin es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Musa el-Giresunî ve mebnâhû hüccetü ibn-i ammihî el-Hâc Yusuf bin es-Seyyid Sulu bin es-Seyyid Mehmed el-mezbûr min Yahya Efendi Fî Zilhicce sene 1025
GİRESUN 99/69b Es-Seyyid Ali bin es-Seyyid Mehmed bin eş-Şerife Hatice bint-i es-Seyyid Yusuf bin es-Seyyid Mehmed el-Giresunî ve es-Seyyid Abdülcelil bin es-Seyyid Himmet bin eş-Şerife Hatice el-merkûme ve mebnâhû hüccetü cedd-i ebîhimâ es-Seyyid Yusuf el-mezbûr min Muhterem Efendi Fî Receb sene [10]26
GİRESUN 99/70a Es-Seyyid Osman bin es-Seyyid Süleyman bin eş-Şerife Kutlu bint-i es-Seyyid Yusuf bin es-Seyyid Mehmed el-Giresunî ve mebnâhû hüccetü cedd-i ebîhî es-Seyyid Yusuf bin es-Seyyid Mehmed min Muhterem Efendi Fî Zilhicce sene [10]33
GİRESUN 99/74a Es-Seyyid Yahya bin es-Seyyid Mustafa bin [es-Seyyid] Halil Hibetullah bin es-Seyyid Kasım el-Giresunî ve mebnâhû vücûdu ism-i ibn-i ibn-i amm-i ceddihî es-Seyyid Osman bin es-Seyyid Keramet bin es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Kasım el-mezbûr fî defter-i es-Seyyid Ali Efendi Fî Şaban sene [10]28
GİRESUN 99/74a Es-Seyyid Yusuf bin eş-Şerife Tuti bint-i es-Seyyid Hüseyin bin es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Yusuf min Giresun ve mebnâhû vücûdu ism-i cedd-i ümmihî es-Seyyid Ramazan fî defter-i Muhterem Efendi Fî Şaban sene [10]30
GİRESUN 99/74a Es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Ömer ah-i şefik li-Seyyid Osman ebûhumâ es-Seyyid Ahmed min Giresun ve mebnâhû hüccetü ibn-i amm-i ebîhî es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Osman el-mezbûr min Yahya Efendi Fî Ramazan sene [10]35
GİRESUN 99/75b Es-Seyyid el-hâc Mehmed el-Giresunî bin es-Seyyid İbrahim bin eş-Şerife Fetehna bint-i es-Seyyid Kirameddin bin es-Seyyid Ramazan ve mebnâhû hüccetü hâl-i ebîhî es-Seyyid eş-Şeyh Osman bin es-Seyyid Kirameddin bin es-Seyyid Ali Efendi Fî Ramazan sene 1034
GİRESUN 99/75b Es-Seyyid Hüseyin el-Giresunî bin li’s-Seyyid Hayran bin es-Seyyid Murad ve mebnâhû hüccetü ammihî es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Murad min Mirzâ Mahdum Fî Zilkâde sene [10]34
GİRESUN 99/75b Es-Seyyid Hasan el-Giresunî bin li’s-Seyyid Halil bin eş-Şerife Ayşe bint-i es-Seyyid Murad ve mebnâhû hüccetü ebîhî es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Murad min Mirzâ Mahdum Fî Muharrem sene [10]35
GİRESUN 99/76b Es-Seyyid Ramazan el-Giresunî bin es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Yusuf ve mebnâhû hüccetü ceddihî min Muhterem Efendi Fî Muharrem sene 1035
GİRESUN 99/77b Es-Seyyid Ali bin es-Seyyid Mehmed bin eş-Şerife Gülşah bint-i es-Seyyid Yusuf ve mebnâhû hüccetü ah-i ceddetihî es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Yusuf el-mezbûr el-Giresunî min Muhterem Efendi Fî Şaban sene [10]35
GİRESUN 99/77b Es-Seyyid Ömer bin es-Seyyid Hasan bin es-Seyyid Hüseyin bin eş-Şerife Huri bint-i es-Seyyid Yusuf el-Giresunî ve mebnâhû mektûb es-Seyyid Ali el-Kayım-ı makam en-nükebâ min Giresun ve mektûb Mahmud Efendi el-Kadı yevmeizin bi-kazai’l-mezbûr ve hüccetü ceddihî es-Seyyid Yusuf min Muhterem Efendi Fî Muharrem sene [10]36
GİRESUN 99/78a Es-Seyyid Kasım bin es-Seyyid Yakub bin es-Seyyid Tarak bin es-Seyyid Kasım el-Giresunî ve mebnâhû hüccetü ibn-i amm-i ebîhî es-Seyyid Osman bin es-Seyyid Keramet bin es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Kasım el-mezbûr min es-Seyyid Ali Efendi Fî Şevvâl sene [10]35 Sah
GİRESUN 99/78b Es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Hüseyin bin es-Seyyid Davud el-Giresunî ve mebnâhû hüccetü amm-i ebîhî es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Murad bin es-Seyyid Ali min Malulzâde Fî Zilhicce sene [10]34
GİRESUN 99/78b Es-Seyyid Murad el-Giresunî bin es-Seyyid Yakub bin eş-Şerife Meryem bint-i es-Seyyid Yusuf ve mebnâhû hüccetü ah-i ceddetihî es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Yusuf el-mezbûr min Muhterem Efendi Fî Safer sene [10]35
GİRESUN 99/78b Es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Yusuf bin es-Seyyid Sulu bin es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Musa bin es-Seyyid Habib Dede min Giresun ve mebnâhû hüccetü ebîhî min Yahya Efendi Fî Safer sene [10]35
GİRESUN 99/78b Es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Hüseyin bin es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Yusuf mine’l-Giresun ve mebnâhû hüccetü ceddihî min Muhterem Efendi Fî Şaban sene [10]35
GİRESUN 99/79a Es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Hüseyin bin es-Seyyid Yusuf bin es-Seyyid Mehmed el-Giresunî ve mebnâhû hüccetü ceddihî min Muhterem Efendi Fî Ramazan sene [10]35
GİRESUN 99/80b Es-Seyyid Arslan bin es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Alemdar bin es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Abdülmelik eş-şehîr bi-Tencime el-Hamihî el-Giresunî ve mebnâhû alâ sübût-i şerâfet-i ibn-i amm-i ebîhî es-Seyyid Veli bin es-Seyyid Alemdar fî defter-i Malulzâde Fî Şevvâl sene [10]39
GİRESUN 99/81b Es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Mahmud bin es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Yakub bin eş-Şerife Meryem bint-i es-Seyyid Yusuf el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu şerâfet-i amm-i ebîhî es-Seyyid Murad bin es-Seyyid Yakub fî defter-i Şerif Efendi Fî Receb sene [10]40
GİRESUN 99/82b Es-Seyyid İsmail es-sâkin bi-Karahisar?bin li’s-Seyyid Hüseyin bin eş-Şerife Benefşe bint-i es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid İklim el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu siyâdet-i hâl-i ebîhî es-Seyyid Osman bin es-Seyyid Kirameddin bin es-Seyyid Ramazan fî defter-i es-Seyyid Ali Efendi Fî Rebîülevvel sene [10]43
GİRESUN 99/84b Es-Seyyid Hasan bin li’s-Seyyid Sıyami bin es-Seyyid Hediyetullah bin es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Zekeriya bin es-Seyyid Talmaz el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu siyâdet-i amm-i ebîhî es-Seyyid Abdülcelil bin es-Seyyid Mustafa fî defter-i Malulzâde fî Zilkade sene [10]39
GİRESUN 99/86b Es-Seyyid el-Hâc Mehmed an Giresun es-sâkin bi-Eskicuma bin li’s-Seyyide Emine bint-i es-Seyyid Osman bin es-Seyyid Mahmud bin es-Seyyid Seydi eş-şehîr bi-evlâd-ı Uzun Zekeriya el-Yağmurcî ve mebnâhû sübûtu siyâdet-i ibn-i amm-i ümmihî es-Seyyid Mahmud bin es-Seyyid Murad bin es-Seyyid Mahmud el-mezbûr fî Zilkade sene [10]42
GİRESUN 99/86b Es-Seyyid Hüseyin es-sâkin bi-Bursa bin li’s-Seyyid Halil bin es-Seyyide Gülistan bint-i es-Seyyid Ramazan bin es-Seyyid Yusuf el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu siyâdet-i ibn-i hâl-i ebîhî es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Hüseyin bin es-Seyyid Ramazan fî defter-i Şerif Efendi fî Cemâziyelevvel sene [10]43
GİRESUN 99/87a Es-Seyyid Halil bin li’s-Seyyid Şükrullah bin es-Seyyid Hüseyin bin es-Seyyid Halil bin es-Seyyid Hibetullah bin es-Seyyid Kasım el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu siyâdet-i ibn-i amm-i ebîhî es-Seyyid Yahya Efendi bin es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Halil fî defter-i Gubari Efendi fî Receb sene [10]40
GİRESUN 99/87b Es-Seyyid Davud bin li’s-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Tayyib bin es-Seyyid Yakub bin es-Seyyide Meryem bint-i es-Seyyid Yusuf el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu şerâfet-i amm-i ebîhî es-Seyyid Murad bin es-Seyyid Yakub fî defter-i Şerif Efendi fî Zilkade sene 39
GİRESUN 99/88a Es-Seyyid Resul Halife el-Müezzin bin li’ş-Şerif Ahmed bin es-Seyyide Gülşah bint-i es-Seyyid Yusuf el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu şerâfet-i ibn-i ammihî es-Seyyid Ali bin es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyide Gülşah fî defter-i Şerif Efendi fî Şevval sene 39
GİRESUN 99/89b Es-Seyyid Süleyman es-sâkin bi-Kozluvî bin li’s-Seyyid Sadi bin es-Seyyid Yakub bin es-Seyyid Meryem bint-i es-Seyyid Yusuf el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu şerâfet-i ibn-i ammihî es-Seyyid Davud bin es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Yakub fî defter-i sâhibi’d-defter fî Cemâziyelâhire sene 43
GİRESUN 99/92a Es-Seyyid Ali bin li’s-Seyyid Kemal bin es-Seyyid Mehmed bin es-Seyyid Hibetullah bin es-Seyyid Kasım el-Giresunî ve mebbnâhû sübûtu siyâdet-i ibn-i ibn-i ah-i ceddihî es-Seyyid Yahya bin es-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid Halil bin es-Seyyid Hibetullah el-mezbûr fî defter-i Gubari Efendi fî Zilkade sene [10]39
GİRESUN 99/92a Es-Seyyid Osman bin li’s-Seyyid Seydi bin es-Seyyide Zülfi bint-i es-Seyyid Ahmed bin es-Seyyid Abdülmelik el-Giresunî el-Hamidî ve mebnâhû sübûtu şerâfet-i ebîhî fî defter-i Malulzâde fî Zilhicce sene [10]39
GİRESUN 99/93a Es-Seyyid Osman bin li’s-Seyyid Mustafa bin es-Seyyid[e] İzacâ bint-i es-Seyyid Yusuf bin es-Seyyid Mehmed el-Giresunî ve mebnâhû sübûtu siyâdet-i cedd-i ebîhî fî defter-i Muhterem Efendi fî Cemâziyelevvel sene [10]40
KAYNAK :

Dr.Ayhan Işık ve meşihat arşivi kayıtları