0
274

TESEYYÜD VE MÜTESEYYİD/SAHTE SEYYİD HADİSESİ.!!!
Teseyyüd,seyyid olmadığı halde seyyidlik iddia etmek, Müteseyyid ise,sahte seyyidlik iddiasında bulunan şahıs demektir.
Nasıl ki seyyid olmayan,seyyidim ve seyyid olan,değilim dese,ikisi de günahkâr ve duhül ve huruc haram olduğu gibi,bu olay büyük alimler tarafindan kabul edilen bir kaidedir.
“Abbasiler’den başlamak üzere Osmanlılara gelinceye kadar geçen bütün Müslüman devletlerin de,
seyyidlere Hz.Peygamberin s.a.v.’mın soyunda geldikleri için farklı bir Muamele’de bulunulduğu bilinen bir husustur.
Seyyidler islam devletleri tarafindan da Maâş’a bağlanması ganimet ve fey gelirlerinden belli bir pay almaları,vergiden muaf tutulmaları ve askere alınmamaları bu kabilden sayılabilir.
Seyyidlere tanınan bu tür ayrıcalıklardan yararlanmak için bir çok insanın Teseyyüd teşebbüsünde bulunduğu tarihi bir gerçek olarak ortada durmaktadır.
Nitekim ikinci Bâyezid devrinde Nikabet teşkilatnın yeniden ihdasının nedenlerinden biri de Seyyidlik iddiasinda bulunan kimselerin varlığı olmuştur.Osmanlılar Döneminde sıkı takibat ve teftişlere rağmen yalancı şahitlerle ve çeşitli yollarla ele geçirilen sahte siyadet hücetleri bir kişinin Nikabet teşkilatından seyyid olduğuna dair bir belge alması ile seyyid olduğunu iddia edenler olmuş,diğer yandan bir siyadet hüccetinin geçerliliğine delil olsun diye sahte tomarlar bahrü’l- ensaplar,siyadet silsileleri /şecereleri tertib edilmiştir.
Mütesseyyidlere mani olmak?haksız yere nesep iddiasinda bulunanları ve seyyidler arasına sızmak istiyenleri araştırip,
benzerlerini böyle bir teşebbüsten vazgeçirecek bir ceza ile cezalandırmak Nikabet Teşkilat’nın başında yer alan Nakibü’l- eşrâflarin görevleri arasında yer almıştır.Her ne kadar günümüzde seyyidlere devlet tarafindan bir takım ayrıcalıklar tanınmiyorsa da,Doğu ve Güneydoğu’da seksenli yıllara kadar devam eden şeyh-ağa temelindeki geleneksel yaşam tarzı içersinde yerini bulan seyyid saygınlığından yararlanmak isteyen bazı kimseler seyyid oldukları iddiası ile ortaya çıkmaya başlamışlardır.Bu gibilerine tanıklık eden insanlar hala yaşamaktadır.
Bölgedeki bazı Hırıstiyanlar’ın süryani,Ermeni ve yezidilikten Müslüman olduklarından dolayı
geçmişteki durumlarının kendileri üzerinde meydana getirdiği ezilmişlik psikolojisinden kurtulmak ve bir rahatlama içersine girmek için seyyid olarak ortaya çıkmış oldukları yaşayan şahidleri tarafindan dile getirilen bir husustur.
Bir seyyidlik alameti olarak Osmanlı Devleti’nin başından beri yaygin olan yeşil renk aynı zamanda bir teseyyüd aracı olarak kullanılmıştır.
Bölgedeki seyyidlerin şecerelerine gelince,
çoğunlukla seyyidlerde herhangi bir şecereye (nesebname,
silsile,soykütüğü) raslanmamaktadır.Bir çok seyyid şecerelerinin var olduğunu ancak kendilerinde bulunmadığını yada başka kişide,ve ya falanca yerde bulunduğu veyahut kayb olduğu,veya evlerinden çalındığı ifade etmektedirler.
Cumhuriyet döneminde seyyidleri denetliyen ve teseyyüdü önlemeye çalışan bir kurum olmadığı için,seyyidlerin de ellerinde şecere bulundurma,
şecerelerini güncelleştirme,
ya da siyadet hücetleri edinme gibi bir durumları söz konusu olmamıştır.
Nikabet teşkilatının caydırıcılığının zirvesinde olduğu Osmanlı döneminde bile teseyyüd hadisesinin önüne geçilememişken,
bu konuda hiçbir denetimin olmadığı Cumhuriyet döneminde teseyyüd hâdisesinin önüne hiç geçilmiyeceği açıktır.
Peki Seyyid ve Müteseyyidlerin iç içe girdiği günümüzde gerçek seyyidlerin müteseyyid olanlardan ayıklanması Mümkün Müdür?Evet Mümkündür. Bu sorunun çözümünda başvurulacak ilk ve önemli merci Osmanlı Döneminde Nakibü’l eşrâfların veya onların vekilleri olan Nakibü’l eşrâf kaymakamlarının tutukları ilgili kayıtlardır.Bu kayıtlarda İstanbul İl Müftülüğü Meşihat ve Şerriye sicilleri Arşivinde bulunan şecerei Tayyibe Defterleri/nakibül-eşrâf defterleridir.
Bilindiği gibi Osmanlı döneminde her hangi bir nedenden dolayı şecerelerin kaybolması ya da tutulmamış olması gibi seyidliklerini ispat etmek istiyenler ;ya istanbul’da bulunan Nakibü’l-eşrâf’a ya da diğer yerlerdeki Nakibü’l-eşrâf vekillerine müracaat ederek,Osmanlı başkenti İstanbul’daki Nikabet Teşkilatı Merkez dairesinde Nakibü’l-eşrâfların tutmuş oldukları Tüm Seyyid ve Şeriflerin isimlerini havi sadat defterlerindeki kayıtların esas alınmasıyla, siyadetlerini ispat edebiliyorlardı.
Dr Seyyid Hüseyin Zerraki