HZ.HÜSEYİN’NİN KERBELADA KESİLEN MÜBAREK BAŞINI ŞAMA GÜTÜREN KOMUTAN’NIN GÖRDÜKLERİ !!!

0
170

Kerbelâ’daki Zâlimlere Yardım Eden Adamın Âkıbeti
Ebû Mefâhir diyor ki :
Yüzü örtülü bir şahsın, ağlayarak Ka’be-i Muazzama’yı tavâf ettiğini gördüm. Gözyaşları arasında Rabbi’l-âlemîn’e şöyle tazarru’ ve niyâz ediyordu Yâ Rab! Biliyorum, günâhım affolunmayacak bir günâhtır. Fakat, senin vâsi’ rahmet ve mağfiretin, elbette ve elbette benim günâhımdan çok daha büyüktür, Rabbim beni affeyle, halime merhamet buyur, diye inliyordu.
Mekke-i Mükerreme’nin ileri gelenlerinden onun bu hâline muttali olanlar Ey hakîr günâhkâr! Allah teâlâ’nın rahmet ve mağfiretinden ümîd kesmek küfürdür. Bu derece feryâd ve figâna ne lüzum var? diye sordular. O kimse cevap verdi Ey Allah’ın kulları! Ben, öyle bahtı kara bir günâhkârım ki, Kerbelâ’da şehîd edilen Ehl-i Beyt-i Mustafâ’nın ve bilhassa Hz. İmâm-ı Hüseyin radıyallahu anh’ın mübârek başları Şam’a götürülürken, onların muhâfazasına memur edilen yüzü karalardan birisi de ben idim. Arkadaşlarım olan zalimler, Şam’a doğru giderken konakladığımiz her yerde, içinde o mübarek şehîdlerin mübârek başları bulunan sandıkları ortalanna alırlar ve böylece hem muhâfaza vazîfelerini görürler, hem de bir taraftan işret ederlerdi. Ben içki içmezdim. Bir konakta aynı şekilde dinleniyorduk. Muhâfız arkadaşlarımın hepsi sarhoş olup sızdılar. Ben içınediğim için ayık ve uyanık kalmıştım. Gecenin bir vaktinde böylece otururken semâdan nûrânî bir çadır indi, şehîdlerin mübârek başlarının muhâfaza edildiği sandığın karşısında kuruldu. O çadırdan, yüzleri ay gibi nurlu üç zât-ı şerîf çıktılar ve şehîd başlarını sandıktan çıkardılar. Bu nûr yüzlü zevât-ı zevil-ihtirâm, her şehîd başını birer birer yüzlerine sürerek ziyâret ettiler. Büyük bir korku ve heyecân içinde, uzaktan olup bitenleri gözlüyordum . Birdenbire, karşımda nûrânî bir zât peydâ oldu. Kendisine Bu zevât acabâ kimlerdir? diye sordum.
Bana cevap verdi O gördüklerin, Dergâh-ı İlâhî mukarrebleri olan Cebrâîl,İsrâfîl ve Mikâîl aleyhimüsselâm’dır, dedi.
Bir süre sonra, Cebrâîl aleyhisselaın, gökten inen çadıra doğru seslendi Yâ Âdem! Yâ Şît! Yâ İdrîs!
Hazret-i Âdem,Şît ve İdrîs aleyhimüsselam zâhir oldular ve her biri o mübârek şehîd başlarını ziyâret ettikten sonra, Cebrâîl aleyhisselam nidâ etti :
Ya Halîlullah!
Bu defa önde Hz. İbrâhîm olmak üzere İsmâîl, İshâk, Yakûb, Yûsuf aleyhimüsselam zâhir oldular ve onlar da o mübârek şehîd başlarını birer birer ziyâret ettiler. Cebrâîl aleyhisselam Yâ Mûsâ! Yâ Hârûn! diye seslendi. Bu defa da Hz.Mûsâ ve Hârûn aleyhimüsselam zâhir oldular ve aynı şekilde mübârek şehîd başlarını ziyâret ettiler. Cebrâîl aleyhisselâm :
Yâ Rûhullah! Yâ Meryem! diye seslendi. Hz. Îsâ aleyhisselam ile muhterem anneleri zâhir oldular ve onlar da şehîd başlarını ziyâret ettiler. En sonunda, Cebrâîl aleyhisselam Ya Habîballah lutfen ininiz, diye seslendi . Baktım ki ne göreyim? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zâhir olur olmaz, Hz. İmâm-ı Hüseyin’in mübârek başı bulunduğu yerden yetmiş adım kadar ilerleyerek iki cihân serverini istikbâl etti ve yüzünü Falır-i Âlem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Hazretlerinin mübârek ayaklarına sürdü ve hazîn bir sesle ağlayarak Ey benim sevgili ve muhterem dedem! Vefâsız ümmetinin bana ne cefâlar ettiğini gördün mü? Yalnız beni değil, yârânımı , ehl-i beytimiv ne hallere getirdiler, diye şikâyette bulundu.
Seyyid-ül-Enâm aleyhi ekmel-üt-tahiyyete ves-selam Efendimiz Hazretleri gözü nûru sevgili Hüseyn’inin mübarek yüzünü vech- i saâdetlerine sürerek ağladılar ve orada hazır bulunan bütün peygamberler de ağlaştılar. O sırada, Cebrâîl aleyhisseJam huzûr-ı fâiz-in-nûr Cenâb-ı Fahr-i risâlete gelerek,Ya Resûlallah! Allah zül-celâl vel-kemâl hazretlerinin fermân-ı sübhânîsi budur ki, eğer rızâ-yı şerîfiniz olursa, Kûfe şehri Lût kavminin oturduğu şehire döndürülecektir. Zîr ü zeber edilecek, hâk ile yeksân kılınacaktır, dedi.
Seyyid-ül-Ebrâr aleyhi ve âlihî salavatullah-il-Gaffâr cevâben şöyle buyurdular; Ey Cebrâîl kardeşim! Bilirsin ki, sabrım ve hilmim diğer bütün peygamberlerden ziyâdedir. Onun için, şimdilik sabrederim ve kıyâmet günü o zâlimlerden elbette azâb-ı şedîd ile intikâm alınır.
Cebrâîl aleyhisselam bunun üzerine Hükm-i Celîl-i İlâhî odur ki, zâlimlere hizmet eden şu muhâfızlar, azâb meleklerine teslîm olunacaklar ve azâb-ı nârı ile cümlesi yakılacaklardır, buyurdu.
Biz muhâfızlar elli nefer bahtsız kişiler idik. İçki içerek orada sızan kırk dokuz muhâfızı, hemen o saatte azâb melekleri ateşte kızdırılmış süngülerle helâk ediverdiler. Sıra bana gelince yalvardım Amân! El-aman! Meded ya Resûlallah! dedim. Ben, diğer muhâfızlar gibi içki içınediğim ve şehîdlerin mübârek başlarına hürmette kusur etmediğim için, diğer muhâfızlarla birlikte katlolunmadım. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin şefaâti ile azâbdan kurtuldum ama zâlimlere hizmet ettiğim için, Sâhib-i Makâm-ı Mahmûd aleyhi ve âlihî salavatullah- il-Vedûd Efendimizin Allah teâlâ ve tekaddes hazretleri seni affetmesin , buyurduklarını da kulaklarımla duydum.
Bütün mü’minler inanıp îmân etmişlerdir ki, Habîb-i Edîb-i Kibriyâ’nın duâsının ind-i ilâhîde kabul buyurulacağı muhakkaktır. Hal böyle i ken aff-ı ilâhîden mahrum kalacağımı bile bile bu makâm-ı kudsîde affımı niyâz etmekteyim. Ola ki, rahmet-i ilâhiyye tecellî eder de, rûh-i Nebî benim üzerimden azâbın kaldırılması için şefaâtini esirgemez. Zîrâ, o Kerîm ve Rahîm olan Allah azze ve celle hazretlerinin Kerîm ve Rahîm olan habîbidir. Amcası Hz. Hamza radıyallahu anhı şehîd edeni ve Resûlullah’ın arslanı olan o bahadırın ciğerini çiğ çiğ çiğneyenleri, Uhud şehidlerinin ağızlarını ve burunlarını kesenleri dahî affetmedi mi? Ümîdim odur ki, ben günâhkârı da affeder, dedi.
Mekke-i Mükerreme ileri gelenleri , o azîz şehîdlerin mübârek başlarını Şam’a götürürken muhâfızlık görevinde bulunduğunu söyleyen ve bu sûretle zâlimlere hizmet eden adama sordular Yüzünü neden örtüyor ve hiç açmıyorsun?
O bedbaht, bu soruyu da şöyle cevaplandırdı :

  • Konakladığımiz yerde şâhidi olduğum vak’adan sonra rengim ve şeklim değişti, onun için yüzümü kimseye göstermek istemiyorum, dedi.
    Hazır bulunanlar, yüzünden zorla örtüyü çekip aldılar ve gayet korkunç ve iğrenç bir manzara ile karşılaştılar. O bedbahtın yüzü insan şeklinden çıkmış, bambaşka bir şekle dönüşmüştü. Halk, dikkat ve ibretle onun korkunç ve iğrenç yüzüne baktılar ve derhal kendisini Ka’be-i Muazzama’yı tavaftan men’ettiler. O zalim uşağı bedbaht, derin bir hüsran ve ıztırap içinde Mekke-i Mükerreme’yi terkederek giderken ansızın tepesine bir yıldırım indi ve o habîsin habîs vücûdunu dünyâsına doyamadan tepeden tırnağa yakarak canını hemen oracıkta cehenneme yolladı.

KAYNAK:
Makteli Hüseyin Kitabı…