
Nakibül-eşrâfların maiyyetinin yani yanında görev yapanların başında Alemdâr gelmektedir.
İstanbul teşkilatinda
Nakibül-eşrâftan sonra en büyük mevki alemdàrlık idi.Âlem,bayrak
,sancak manasina gelmektedir.”Dâr”eski ile birleşse sancak ve bayrak taşıyan bayraktar,sancaktar manasındadır.
Sancak-ı şerif (H.1001/M.1593 tarihinde ilk defa Avusturya seferinde kullanılmıştır.
iki yıl sonra Mukaddes Emanetler arasında muhafaza edilmeye başlanmış ve ilk defa H.1004/M.1597 yılında Eğri seferine götürülmüştür.
Sancağın yanında 300 kadar seyyid ve şerif bulunmuştur.
Padişahlar sefere çıkarken Nakibül- Eşrâf efendi’de maiyyetinde olan bir kısım seyyidlerle sefere giderdi. Sancağı da ‘Âlemdâr taşirdı.H.1003/M.1595 tarihinden itibaren,
padişahlarla ya da onlar sefere gitmezlerse serdar-ı Ekremle Sancak-ı Şerif’in seferlere götürülmesi âdet olmuştur.Biri sefere gidileceği zaman tuğlar Davut paşa çayırına çıkarılıp çadırlar kurulur,bir veya bir kaç gün sonra esnaf alayı bir kaç gün sonra da yeniçeri alayı,derken cebeciler ve topçular alayı düzenlenirdi.
Bütün bu alaylar,alay köşkü altında geçerek,padişah da oradan bunları seyrederdi.Sonra sıra Sancak-ı Şerifi,Hırka-i Saâdetde ki yerinden çıkarıp omuzunda arz odası’na getirip,Taht-ı Humayun’un sütununa dayardı.
O sırada müezzin ve hafizlar,Fetih ve Yâsın sürelerini okurlar,okuma bitince,babu’s-Sa’âde’de Kapı ağası dairesinde bekleyen Sadrazam,Şeyhül islamla birlikte arz odasi’na davet edilir,Padişah Sadrazama adet üzere gerekli olan kürkü hiydirip,bazı hediyeler verdikten sonra Sancak-ı Şerif-i alıp öperek sadrazama teslim eder,muvaffakiyetler dilerdi.Sadrazam sancağı omuzuna alınca,Şeyhül islam da dua eder,sonra sadrazam omuzundaki sancakla dışarı çıkar kazaskerler onu sadrazamdan alip orta kapıya kadar götürürlerdi.
Buradan nakibül-eşraftan sonra Seyyidlerin en büyük amiri olan Alemdâra teslim edilir,vezir-i Azam,orta kapı dışında atına biner sancak-ı şerif alayı yürümeye başlardı. Alamdàr taşıdığı sancağın dibinde kırk elli nefer Şürefâ olmak adetti Sancak-ı Serifin istanbula gelişi ve gidişinde ayni merasim uygulanıp sancakı serifin etrafindan olan seyyid ve şerifler de nakibül -Eşrâf tekbir ve salavat getirirler,Nakibül Eşrâf sancakı şerifin yakının’da yürüyüp seyyidler Tuği Hümayun dışında giderlerdi sancağı şerif alayıda dahil bütün bu alaylara ordu alayı denirdi. Ordu alayı içinde en önemlisi olan sancakı şerif alayında ,Âlemi neneviye yi taşıyan Alemdàrın büyük bir görev yaptığı açıktır.
Nakibül-Eşrafın maiyyetinin yani yanında görev yapanların bir diğeride Nakibül Eşrâf çavuşlarıdır Nakibül-Eşrâfin seyyidleri cezalandırma’da sırasında,yanında ki memurlar içinde ‘Alemdâr ‘dan başka Nakibül-Eşràf çavuşları ve başçavuşta bulunmaktaydı Nakibül–Eşraf Tevkifhanesi’de Başçavuşun nezaretindeydi.
Bu hapishanede pişmanlığını gösterene kadar mütesseyyidler cezalandırılırdı.
Nakibül’ eşràf çavuşları ayni zamanda da bir polis müdürü ve jandarma komutanı gibi görev yaparlar. Dolaysiyla onun emri altında Tevkifhanesine bakacak en az bir başçavuş bulunması gerekmekteydi.
Bir seyyid ceza göreceği zaman büyük ihtimalle hapishane mesuliyeti altında olan başçavuşun emriyle yeşil sarık seyyidin başından alınır,öpülür,ve seyyide bedeni ceza tatbik edilirdi. Nakibül Eşrâfın konağı ayni zamanda da resmi dairesi olmakla burada seyyid ve sadat arasinda kabahatlilerin hapis edildiği,dayak ve benzeri cezalara çarptırıldığı bir Tevkifhane de bulunmaktaydı.
Bu hapishanenin müdürü ise Nakibül-eşrâf Başçavuşu idi Nakibül-eşrâf çavuşlarının en önemli vazifesi bir seyyidin seyyidliğinden şüphelendiği zaman veya siyadeti şikayet konusu olunca,teftiş ve kontrolde Nakibül-eşrafa yardım etmekti. Nikabet teşkilatının ihdası ile birlikte Nakibül Eşrâf çavuşları adı altında bir memuriyet söz konusun olmuştur. Bunların başı da,istanbulun sorumlu olduğu bölgelerden gelenlerin cezalarını çektikleri hapishanenin sorumlusu olan Nakibül-Eşrâf başçavuşudur.
Nakibül -eşrâfın birden çok çavuşu olduğu bilinmektedir.